20051106

TTT


Beatrice ile çay bahçesinde eski günleri yad eden konuşmamızda garip bir noktaya takılı kaldık. Konuyu anlatıcam lakin Beatrice kimdir, neden onunla böyle şeyler konuşulabilir biraz bahsedeyim, aşağıda yazılanlar belirli şartlar altında (çay ısmarlama, cd ve kitap alma gibi) vardığımız ortak görüşlerdir.

Beatrice insanı benim liseden arkadaşım olmakla beraber ömrü billah tanıdığım en zeki kızdır, ölçmüşlüğüm vardır, atmıyorum. Kendisi ile ilim irfan hakkı mevzularında farklı şehirlere hatta ülkelere ayrılan yollarımız küçük kasabamızda ritüel olarak birleşir ve kanal7 programları gibi deniz kenarında çay ismiyle senede birkaç kere yayımlanır, ben size banttan aktarıyorum.

Beatrice ile asıl üzerinde durduğumuz konuya sonra geleceğiz ama önce birkaç tanım yapmakta fayda var.

Ezik demeyelim ama sıradan olanları saymazsak temelde insanlar (bu araştırma erkek denekler üzerinde daha etkindir) ikiye ayrılır,

-- Zeki, bencil, tehlikeli olanlar
-- Akıllı, iyi, güvenilir olanlar

Bu zeki arkadaşlarımızın en büyük özelliği kızların bir erkekte ne ararsın sorusuna düşünmeden verdikleri ilk yanıt olmalıdır, çoğu aptal kızımız bu zekanın tanımını, espri yapmaktan başka ne işlere yaradığını bilmez, lakin bunu çekici bulur. Kız ya da erkek için zeka garip bir şekilde çekicidir çünkü, mesele leb demeden fıstık olayından daha fazladır, bilemezsiniz, gelirken yanında ne getireceğini, aklından tam olarak ne geçtiğini, neye dikkat edip neyi salladığını bilemezsiniz ve bu bilinmezlik içinde yerine koyduğunuz sayıların x’e eşit çıkmasını beklemek size cazip gelir, özellikle çıtır diye tabir ettiğimiz kimselerde bu safe&secure olmayan modeller pek bir satar. Maalesef bu kadar zeka kübüne zarar, bencildirler, ben’leri için yaptıklarını siz’leri için yapmayı pek sevmezler, taa ki siz o benler için pek bir kıymetli olana kadar, kendilerini sizden korumaya çalışırlar çünküm kendisi dışındaki herkes potansiyel tehlikedir, aynaya baktıklarını düşünün. Genellikle huylarına gidildiğinde ve silahsız olduğunuzu farkettiklerinde iyi insanlardır, çok planlı hareket ettiklerini savunsalar da her zaman edebi kısım hayata uymaz, arada sırada sıçarlar, zeki olduklarından sıçmayı pek sevmezler, herşeyin bir karşılığı vardır, gerekirse öderler.

İkinci gruptaki kimseler ise biraz daha muallak, bu kişileri tespit etmedeki temel ayıraç toplum tarafından kendilerine verilmiş birkaç sıfattır: abi, baba, adam gibi adam, çok olgun kız, o başka bir tür yaaa.. falan gibi. Aptal değillerdir, gözleri çakmak çakmaktır ama çoğu zaman ilk kısımdaki arkadaşlar kadar kıvrak zekaları da yoktur, kafaları puştluğa pek çalışmaz, çalıştırmazlar. Sağa sola iyilik yapıp denize atarlar. Zarar vermezler, bunu bildiğiniz için de sizin zarar vermenize izin vermezler. Az ve öz kızarlar, çok güzel dert dinleyip çözüm bulurlar, heyecansızdırlar, sabit bir çizgi üzerinde hareket ederler, çok fazla konuşmazlar, konuştuklarında sahip oldukları kredi ile direkman dikkate alınırlar, hayatın hiç bir evresinde sihirli futbolcu, takımı kurtaran adam olmazlar ama defansı kime emanet edeceksin deseler tüm teknik direktörler bu arkadaşların isimlerini verir. Çıtırdan kıtır olmaya geçmiş kız camiasında evlenilecek koca, çocuklarımın babası modeline pek uygundurlar, lakin ilk türden daha az bulunurlar seçkin kırtasiye ve marketlerde.

Sınıflandırmamızı yaptıktan sonra Beatrice ile öncelikle ikimizin de ilk türe mensup sürüngenler olduğuna karar verdik, fakat dikkatimizi birşey çekti, yüz kişiye sorsak yetmiş ikisi ilk türden birisi olmayı tercih edecekti, neden? Tüm felsefe öğretilerinin kabaca ulaşmaya çalıştıkları netice insan olan (olsa bile) ikinci tür kendi içinde garip bir sıkıcılığı da barındırıyordu çünkü, her zaman iyi olmak biraz iddiasız olmakla eşdeğerdi ve maalesef yirmili yüzyıllarda iyiler hep kazanmıyordu, biz ise kazanmak istiyorduk, mümkünse hemen.

Peki ikinci tür insan domates gibi yetiştirilebilir miydi yoksa doğuştan mı olacaktı böyle şeyler şahsın içinde? Vallahi uzun tartışmalardan sonra eğer iki türden başka bir yol olmadığını varsayarsak insan evlatlarının ilk seçeneğe daha yatkın olduklarını tespit ettik, bu da bizi doğuştan olur arkadaşım bazı şeyler sonucuna sevk etti.

Ya ilk türdeki birisi sıkılıp, kitap okuyup falan ikinci türün daha doğru, daha iyi olduğuna kanaat getirerek evrim geçirmeye çalışırsa, işte çanlar tam bu noktada çalıyor, bu o kadar kolay değil. Zekanın akla dönüşmesi (aptal bir tanımla: bilinçli bir şekilde kullanılır olması) uzun bir kişisel eğitim süreci demek, ki böyle birşeye de genelde yaşlandıkça rastlıyoruz, örnek: dedeler genelde hınzır falan olsa bile ikiye daha yakındır. Birden ikiye giderken daha çok şeyden vazgeçmek, düz çizginin şahıs için daha iyi olacağına iyice inanmak lazım. Hakikaten zorlu bir iş yani, çok az insanın böyle tür değiştirdiğini biliyoruz, şahsen ben yalnızca bir tane tanıyorum ki kendisi de ciddi miktarlarda acı çekerek bunu becerebildi, bunu yapabilmek için de rusyaya gitmesi gerekti.

Genelde en süper, bitmez tükenmez ilişkilerin ise çaprazlama olduğunda ortaya çıktığını da farkettik. Diğer kombinasyonlar: iki tane birinci tür karşılaşınca kendisi gibi birşeye rastlamanın verdiği şevkle güzel başlıyorlar ama devamı da pek gelmiyor, çünkü birinci türün aslında aradığı şey sakinlik. İkinci türün salakcana versiyonu, genelde sıradanlar ilk türe rastlarsa çıtır kızlar hesabı harika oluyor, fakat bu salakcana kısmı ise ilk türün “yahu ben bu ilişkiden birşey almıyorum ki” demesine yol açıyor, sonuç salakcana ikinci tür için facia. İki tane ikinci tür rastlaşır ise ki bu çok zor, yine güzel devam ediyor, lakin ilişki bir yerde tıkanıyor, çünküm helecan yok. Neşeli kimselerin sessiz sedasayansız kişilere olan yatkınlığını da bu modelle açıklayabiliriz.

Bu teorimizin ismi “t.t.t. : the two theorem”.

Beatrice ile vedalaşırken başka bir buluşmada insanlığın başka bir kanayan yarasına çözüm bulmaya karar verdik, hatta o vakit ikimiz de evlenmemiş olursak (fiks geyiği yaparak) evleneceğiz, malum artık yaşımız geldi, askere gitcez, gelcez, evlencez, çocuk.

Bu hikaye yaşayan kişilere dayandırılarak özetlenmiştir, hayırlısı olsun.



4 yorum:

Adsız dedi ki...

ben sanirim, yok yok kesinlikle, ikinci turum... mutluyum, huzurluyum. tutkulu asklara uzaktan bakar ice geciririm, ama ben asik olamam. sevebilirim, ama daglari delemem.

silenzio dedi ki...

o konu garip, Beatrice'e göre ikinci tür de çok tutkulu şeyler yaşıyor ama çaktırmıyor, bense ilk türün öyle olduğunu düşünüyorum.

Adsız dedi ki...

ben ikinci turdenim. tutkuysa tutku, guvense guven, karizmaysa karizma var. (heyt be!) disi cinstenim. ama ikincidenim deyince acaba birinci ture mi gecis yapmis oluyorum? iki tur arasinda hiyerarsik degil paralel bir sinifandirma var olsa gerek. karakter gelismez -yukselmez-, torpulenir nitekim.

Adsız dedi ki...

sanırım ben 2nin bir buçuğa en yakın olan yerinde duruyorum ya da kendimi kandırıyorum ve aslında ikinin aptala en ramak kalmış yerindeyim..