20051120

sanki

Uçaklar komik nesneler. Çok kocamanlar herşeyden önce, çocukken gemilerin nasıl batmadığını anlayamıyorsam şimdi de bu uçan gemileri algılayamıyorum. İlk bineceğim zaman pek heyecanlanmış, bir yerimize birşey olmasa bari diye düşünmüştüm. Tabii uçak deyince ultra lüks şeyler hayal ediyorsun, lakin gerçek öyle değil, kamil koç otobüsleri biraz genişlet, koltukları daha az yatar hale getir, olay budur. Zaten meytop isimli kekten dağıtıp çay kahve gazoz diye sordukları zaman bu tezimi kendime kanıtlamıştım. Ama ısa bir zaman içinde businessclass uçacam, o vakit olay renk değiştirir mi, bilemem, bilince söölerim size.

Bir kere aprondan geri geri çıkmaları başlı başına bir olay, yahu dikiz aynan mı var, neye güveniyorsun, şaka gibi, geri vitesi var yani aletin. Sonra yavaş yavaş piste doğru gidiyorsun, iyi güzel, arada bir sürü şamata, kaptan konuşuyor falan, yok efendim bu kadar vakitte gitcez, bu yükseklikte ucucaz diye, ulan dana ben anlıyor muyum ki o hesaptan, yirmi sekiz tane üç katlı apartman falan de olsun bitsin. Ardından uçak resmen geriniyor, böyle ıkınıyor falan, hoooop ver gazı. Bu aşama güzel, yerden kalkıyorsun, şehir küçülüyor, bulutların masucuktan orada durmadığını anlıyorsun, garip bir sakinlik..

İnerken kimse yalan söölemesin, herkeste bir huzursuzluk var, zaten alamanyada gelen türkish people bir vakitler alkışlarmış inince, çat diye bi ses duyuyorsunuz, geçmiş olsun.

Netekim bunlar basit mevzular, check-in ot bok falan sıkıcı. Bir otobüsün ardından el sallamanın yerini maalesef tutamaz bu aptal kocaman aletler. Muavin kalıyoruz der, yaşlı şoför amcanın bindiğini görürsün, sigaralardan son bir nefes alırsın, birileri varsa yanında bir sefer daha öpersin, sarılıp yanında götürmek istersin belki, izin vermezler.

Mekanik havaalanlarının sessiz yalnızlığı, oradan oraya sürüklenen valizler, yalancı vedaların sahibi uç uç böcekleri, sizi pek sevemedim..

Hiç yorum yok: