20070927

f

lan top ercü, sana milyonların huzurunda sesleniyorum, unuttun buraları, napıyorsun bi haber et.

gözlerinden öpüyorum seni top seni..

f0f

çok değerli okuyucu, dün benim doğumgünümdü, lan hasan çok garip, yüz kişi aradı mesaj falan attı, abarttım, ama beni bu kadar insan aramaz normalde, sallamam çünkü ben doğumgünü falan. bi garip sevindirik oldum, hadi sana itiraf da edeyim. zaten giderekten toplumcu sevecen bir insan oluvericem gibime geliyor, herşeyin hayırlısı, artık 27 yaşımdan gün alıyorum, aldım verdim bi boka bazen benziyorsun hayat. ya hasan işte böyle..

sonra eski patronumuzun yeni bebeğini görmeye gittik, 10 günlük bişey, mintrik, el kadar, biraz hallice, esniyor, görsen pek bir birşey, bilemedim, çok güzel birşey ama. insanın çocuk yapası geliyor. benim çocuğum olsa öyle herkesin kucağına falan vermem, öptürmem, oynatmam, gitsin kendileri de yapsın, bir yerine birşey olur diye korkarım. işe falan da gidemem lakin öğrendim ki şirketler yalnızca üç gün izin veriyormuş babalara, ayıp be..

bu kadar, başka da birşey olmadı zati, daha ne olsun, birgünde bu kadar olay, yaşlandım ben. olmaz..

20070924

f-

evin içerisinde uçuşan birşey var, kelebek desen değil, koza, güve gibi bir sürü isim de denedim ama bulamadım, belki içlerinden c şıkkı, bilinmez. yine de kelebek diyeceğim, böylesi hepimiz için daha güzel.

bütün gece, okuduğum gazeteden başımı kaldırdıkça düşündüm ki bir kelebek ne yer?

hani beslesek, bizim evimizin kelebeği olsa, umursamaz umursamaz uçsa öyle, televizyonun önünden geçse, sehpanın üzerinde durup soluklansa biraz, duvarda asılı durup nasıl durduğuna kendi bile şaşırsa. bi isim taksak sonra ona, çağırınca öbür odadan gelse, fazla yüz vermeden bi gösterip kendini işinin başına geri dönse.

sonra bigün yavruları olsa, aile olsalar yani en afillisinden, torunlarımız gibi. arada bir balkondan çıkıp gezmeye gitseler, geri dönseler ama sonra, geleceklerini bildiğimiz için kapıları kapatmasak biz de. komşuları da bize gelseler, eee daha daha nasılsınız deseler birbirlerine, eee siz nasılsınız, havalar da pek soğudu, nasıl geçecek bu kış bilemiyoruz, hayırlısı.

iyi okullara gönderseler çocuklarını, gelip bana danışsa hangisini seçelim diye, devlet okulu mu özel mi diye tartışsak, o kadar para verilir mi yahu, verilir desem, çocuklar önemlidir, gerekirse ben veririm. uçsa gitse yine.

fotoğraf çektirsek gülümseyerek, bir çerçevenin içinde yer alsak uzunca yıllar, tatile giderken ev size emanet desem, nasıl olsa artık yabancı değiliz. olmayan çiçeklerimizi sulasalar, missilence onlara da yemek yapsa arada..

iyi de, bütün gece düşündüm, bir kelebek ne yer ?

20070921

f-s

her yazının başına bir f, her kelimenin içine bir z veriyoruz tenzilattan. üç tane alana bir kelime bedava, zararına satıyoruz paragrafları, bir hikayeye bir masal, bir masala destansı bir aşk. gel vatandaş, batan güneşin malları bunlar, eylülün soğukcana akşamüstünde usul usul, kimseye çaktırmadan; çekim ekleri 3 kuruş, yapım ekleri altıdan gidiyor bu aralar, iyelik eklerimizi bir kişi toptan satın aldı, maalesef yardımcı olamıyoruz.

bire kadar oturana 12'e kadar uyumak standart donanım bizde, çeyrek kalaları yuvarlıyoruz tam saatlere, 5 dakika geç kalanlara genel af, birisini severken saniyelerin hesabını yapanlara rolexler 97 taksit, birisini sevemeyenlerden nakit alıyoruz hayatlarını, trink para. veresiye bile yazarız kıymetini bilenlere vaktin. vakit yarım yamalak, vakit içinde 12 geçen bir saat, vakit şık durmuyor takvimler içinde.

divanlarda uyuyakalanların üstünü örtüyoruz itinayla, çok kişiyseniz resminizi çekiyoruz bir kişi açıkta kalmasın diye, özel anlarınıza en uygun müzikleri buluyoruz geniş arşivimizden, neşeli, pop, caz, alaturka. 2919'a bir mesaj atarsanız falınıza bile bakarız, üç vakte kadar iyi bir havadis, 2 kere 2 ne yapsanız bir eder, sıfırlarınız doktordan satılık, temiz, pazarlık payı var, bekleriz.

maksat ayağınız alışsın, hizmet için buradayız biz.

20070920

f*a

yer bir bankanın hemen girişi, sağ tarafta müşteri yetkililerinden bir demet kadın, karşısında oturan ben. yüzde düşük bir faizle ihtiyaç kredisi alacağım, çok ihtiyacım var. bir şeyler soruyorum, kadın da cevap veriyor oysa kadın sormuyor ki kardeşim sen ne yapıyorsun dünyanın parasını kazanıp nasıl battın böyle, nezaketen sormuyor, yer bir bankanın hemen girişi olduğu için bankalar böyle absürd sorular sormuyor, mutlu musun diye de sormuyor mesela, onun gibi.

tam o sırada tam karşıda duran bir adam farkediyorum; güvenlik görevlisi, 45-50 yaşlarında, gözlüklü, beyaz saçlı, bir boyu uzun masamsı şeyin arkasında. kadın bir şeyler daha soruyor, cevaplar taklidi yapıp adamı düşünüyorum, benim iki katı yaşımda aldığı maaşı, bakmak zorunda olduğu insanları, canı sıkılıyor mudur acaba bütün gün. adam masamsı şeyinin yanında duran telefonun tozunu alıyor, başka yapabileceği bir şey yok çünkü, üzülüyorum çok haddimeymiş gibi. bir an hırsız olup hayatının bir gününe heyecan katayım istiyorum, zaten fakirim, ama vazgeçiyorum, ikimizin iyiliği için. şimdi ona benim hikayemi anlatsanız, neden o bankada olduğumu, anlamaz, kızar bana, anlatmayın.
diyeceğim şu ki, sahip olduğum şeylerin pek kıymetini bilmiyorum, sana söylüyorum kızım, sen anla ey genç nesil. şansla mı doğdum, aklımı mı kullandım, iyi okullarda eğitim mi aldım, manası yok. herşey para mıdır, ne kadar kazandığın ne harcadığın mıdır, değil tabii ki, bu yazının bir anafikri var mıdır, yok, adam mutlu mudur, bankacı soramadı ben sorayım, muhtemelen benden daha fazla.
gökten on elma düşse, aynı yere bakan bir kişi anlayacaktır bu mısralardan bir şey. nedense yazmak istedim, nedense içimde bir yer o adam için üzülüverdi birazcık, belki de ondan.

20070916

f*y

isveçli bir indie müzik grubunun babasının sözünü dinlemeyen asi solisti olmayı düşünüyorum, bundan sonraki hayatımda kimsenin ne işe yaradığını anlayamadığı bir adam olarak; saksıda yaşamak, gündüzlerimi aylak, gecelerimi part-time sarhoş geçirmek istiyorum. dakika on ikide sağdan gelen bir ortaya gelişine bir vuruşla ağlara gitmek niyetindeyim, yanlış alınmış aslında pek de üzerinde kafa yorulmamış bir kararın kurbanı gibi hissedeceğim bundan böyle, ikilemelerin orta yerinde geçen alakasız bir kelime gibi davranıp yadırgamayacağım kendimi, istisnaların kaideyi bozduğu bir ilişkinin ayrılık anı taklidini yapacağım, çok ciddi olacağım, biraz üzüntülü, biraz bipolar.

geri döndüğümde beni hayal meyal hatırlamanı rica ederim. çünkü kendimle masaya oturup masaya yumruğumu vuracağım, elim acıyacak, acısın, cillop gibi olacağım, randevusuna hep çeyrek saat geç kalanların kısa bir pişmanlığından üç yıl hapiste kalacağım, cezamı çekip çıkacağım, çıkıp bir silah bulacağım biryerlerden, önce sağımı sonra solumu sonra tekrar sağımı vuracağım, etrafta ne kadar ben varsa hepsine seni soracağım, resmin cüzdanımda olacak, peşinde olacağım anlayacağın, kendimi kaybettiğim yerde seni sora sora ikimizi bulacağım.

bir kitabın on üçüncü sayfasında zarfmışım gibi yapacağım, yüklemden sonra gireceğim salona, türlü sıfatlarımdan kurtulacağım, yazarımın adını beyaz lambaların altında itiraf etmeyeceğim, sigara olup yanıp sönüp duracağım, mi ile fa arasında bir yerde sol çilingiri, solcu bir pankartın tam ortasında, yeni bir defterin boş sayfasında, bir uçurtmanın ipinde, baharın son kısmında, eylülün yağmuru, sehpanın üstünde, öylece duracağım.

öylece duracağım.

20070915

şu de'leri ve da'ları ayrı yazın gözünüzü seveyim.
virgülleri de adam gibi yerlere koyun
sinir etmeyin adamı, hadi canlarım

20070912

f*

Benim bütün gömleklerim çizgili, pantolonlarım ütülenmiş iz bırakarak, kemerime fazladan bir delik açılmış tutsun diye, ellerinden, ayakkabım eskidi eskiyecek, eskici.

Her sabah bir devlet memuru gibi gidiyorum işe söylenerek, sen olmasan, yanında uyanamaz çalar saat, çoktan geç kalmış olurdu, eylül, yastık yorgan sen, bir ufak öpmek seni, iyi bir şarkı dinlemek gibi sabahın iyi saatte olsunlar bir vaktinde.

Bir sigara içsem, sigaram, kibritlerden çalınmış ufak bir kaçamak lakin rüzgarlara küs ve yıldızı hiç barışmamış seninle, masana koyduğun resmi saymazsak, birkiüç vakte bırakıyorum, böyle şeyler düşünmeyi.

Benim bütün senlerim gülümser, kolların sakin bir kasaba, eski zaman resimlerinden kalmış gözlerin, kızdığın vakit annem gelir aklıma, akıllanmamış çocukluğum yaramazlık yapar, ama bu kadarı hakkımdır, hakkım var, sana tapan memleketimde.

İçinden geçtiğimiz şehirlerde insancıklar yaşar sevgilim, iyi olduğunu düşündüğümüz kimseler, yaşlı teyzeler kapının önünde oturur, genç delikanlılar duvara yazı yazar, amcalar kahvede. Kırmızı bir ışıkta durunca bize bakarlar belki, arabanın içindeki insancıklar oluveririz, cinaslı bir kafiye, kimseciklerin aklına gelmeyecek bir hatıra, başka bir şehirde görüşmek üzere, esen kalırız.

Benim bütün gömleklerim çizgili ve senin yüzünde oltasına balık gelmiş bir gülümseme. .

20070910

e

eylül geliverir, kapıdaki davetsiz misafir, ani bir yağmur, ucundan kenarından yalnızlık, sonra şehirlerarası yollar, eylüle bir çay koy, içmez, acelesi var, sarı yapraklar, ağaçlı bir yolun taşları, hafif üşümek, keşke seni alsaydım yanıma hırka yerine, eylülün uykusu var, ağustosla kavga etmiş, biraz durgun, birazdan anlayacağız rüzgar, takvimin sol anahtarı eylül, kırık bir şarkı, sahipsiz bir masal, biraz gülüversene, olmaz, bi bildiği var, toprak kokusu, dalgalı deniz, dışarıda oturmayalım soğuk, insanlar kaçar, geçiyorduk uğramıştık zaten eylül, sen bize bakma, seni görünce cıs, içimizdeki bir yer, üstümde bir kırıklık var, dikkat etmek lazım, malum havalar, otursana eylül, bütün gün oturuyor zaten, yerinden kalkar, kasabanın kahvehanesi, falında kuşlar çıkmış, üç vakte kadar eylül, jeopolitik açıdan önemli, mütevazi ama bir o kadar, siyah birşey, sessiz, bilir ama söylemez, anlatsana eylül, olmaz, dinlesek ne değişecek, haklılığın hatıra defteri, sevgili eylül, eski bir arkadaş, hanidir görmemişsin, tam alışveriş yaparken rastlar, bir ara buluşalım eylül, aramaz, meşgul çünkü, daha gidecek kentler var, bekleyen insanlar, yaz bitti, öyle söyleme, arkandan ağlar, zaten ben bunları eylül olsun diye yaşadım, aklımdan bir sayı tutup, dokuz, bıraktım, şu tuzluğu uzatsana eylül, denizi değil, ve ara verilmemiş paragraflar, boşluk, kayıp, eylül.

hoşgeldin eylül, biz de seni bekliyorduk.

20070906

f

yazasım var ama ne hakkında yazacağımı bilememekteyim. beyaz sayfa sendromu gibi birşey icat edeyim mesela. şöyle ki az buçuk eli kalem tutan herkes beyaz birşey görünce üç beş kelime yazası gelir, lakin o ilk cümle çıkmaz, ya ekranla ya kağıtla uzun bakışmalar yaşanır, kesişmeler, düşünmeler, gidip yanına konuşamazsın gibi bir durum olur, hahayt, nasıl bağladım. neyse, bundan böyle bu işin bir ismi var işte "beyaz sayfa sendromu" , çok havalı. gidip arkadaşlarınıza, ananıza babanıza söyleyin, bende sendrom var falan diye ama anneye söylemeyin, doktora falan götürmek isteyebilir, posta gazetesindeki aşk doktoruna yaz yavrum diyebilir, olabilir böyle şeyler.

bir sonraki yazımızı eylül'e ayıracağız. eylül dünyanın en güzel 6. şeyi. ikincisi ise bengü'nün şarkısı, senin olmasını becerir gibiyim ama en soğuk yaz günündeyim demiş serdartaç, güzel yazmış valla.

insanın birşeyi özlemesi garip birşeymiş yahum. ben eskiden hiç özleme yeteneğim olmadığını düşünürdüm, öyle değilmiş. bazen gaza gelip bir saat falan özlüyorum, on dakika dinleniyorum, bi daha özlüyorum. hem özlemek kelimesinin içinde z harfi var, sempatik. içinde z geçen herşeyi seviyoruz.

dün dedi ki birisi, bi milyon dolarım olsa hayatta bi daha çalışmam, yarın emekli olurum, ohaa, yaş daha 30 emekli olurum diyor. kaldı ki missilence bilir bi milyon dolar bitiverir mazallah, o herşeyi biliyor, bi milyon dolar yetmez de mi hayatım, yok yok. ayrıca canın sıkılır, kahveye git git nereye kadar, sıkılırsın yahum, benim bi milyon dolarım yok zaten.

bu mudur, bu.