20101209

sayfa

boş sayfaya bakıyorum.
boş sayfaya bakıyorum.
boş sayfaya bakıyorum.

ilk defa yazacak bir ortaokulbeş öğrencisinin aklına gelmeyen ilk cümleyim. elimde çocukluğumdan kalma ve ne zaman düşünsem bana masalsı bir eskilikte, sanki başka birisinin hayatıymış gibi anlatılan bir hikaye. buna üzülsem mi sevinsem mi bilemiyorum. ki o zamanlar, eğer birgün başkalarının görmediği ayrıntıları görmeyi unutursam, yani onlar gibi olursam hayat denilen şeyin çok bir manası kalmaz diye düşündüğümü hatırlıyorum. düşündüğümü hatırlıyorum, uzun yürüyüşlerde, otobüsün camına başımı dayadığımda, gece uyuyamayıp son bir sigara içmek için yataktan kalkıp soğuk yere bastığımda, kahramanlarım yeni bir şehre gelip eski dostlarını bulmaya çalıştığında, yani aklımın içinde, askerde nöbette üç saat ayakta beklerken, hep düşündüğümü hatırlıyorum.

bugünlerde, düşünmek büyük lüks sevgilim. bak şimdi, sen uyanınca sana göstermek için sabırsızlanamayacağım kadar boş satırlar yazıyorum, çünkü ben, boş sayfaya bakıyorum.

oysa hala, uçlarını kestiğim ve kimin ne niyetle bahçemize diktiğini bilmediğim palmiye, o kesilmiş uçlarını yerine koyunca şaşırıyorum, onbeş kere üst üste dinleyecek kadar bir şarkıyı sevdiğimde şaşırıyorum, bazı sabahlar yataktan kalkmak için acele edecek kadar güzel birşey olduğunda ne oluyor diye aynaya bakıyorum, gülümseyerek, kendimi fazla şımartmadan, böyle iyi şeyler hala oluyor diye şaşırıyorum.

lakin bunun bilinçli bir seçim olduğunu da üzülerek biliyorum. o çok düşündüğüm zamanlarda, hayatın bu kadarına değmeyeceğini kendi kendime söylediğimi iyi hatırlıyorum çünkü. şimdiki halime benzer insanlar gördüğümde ve onların da bir gün benim gibi öleceklerini hayal ettiğimde, bazen ciddi bir cenaze töreni, onlara özendiğim gözlerimin önüne geliyor. şimdi, özendiğim o boşlukta boş bir sayfayı, sana bu boşluğu anlatarak dolduruyorum.

bu sıkıntılı hal ve boş bir sayfa bana hiçbir zaman yazamayacağımı düşündüğüm romanımın ilk cümlesini söylüyor, sessizce. duymuyorum, duymak istemiyorum.

belki de, tüm o vakitlerde yeteri kadar acı çektiğimden daha fazlasını istemiyorumdur, acı çekmek ve o sessizlikler beni büyütmüştür belki. kulağında küpesi, uzun saçları ile bir anadolu kasabası rock barında, çevresinde onca şeye rağmen kendini kaybetmeden batari çalmaya devam eden amcalardan biri olamayacağımdandır belki yazdıklarım. arkadaşlarımın çocukları olduğunda, benim isyankar ve aralarına karışmayan sessiz bir adam olamayacağımdandır, akıntıya karşı kürek çekmek hiç bana göre değilmiş demişim anlaşılan, sessizce. akıntının beni götürdüğü yeri sevsem de, orada durmayı da özlemiyor değilim zaman zaman.

boş sayfaya bakıyorum ve anladıklarım bunlar, bunları sen bana anlat sonra diye buraya yazıyorum.