20070829

f5

Hafta içlerinde, hatta daha memursal bir tabirle izinli olduğum zamanlar dışında, eve erken gelince garip ve kaotik bir durum söz konusu oluyor. Çünkü ne yapacağımı bilemiyorum. Alışmadık dötde don durmazmış gibi hoş bir tabir sanırım böyle vakitler için birebir, ikiye iki.

Salı günü bir haftadır çalışmayan internetimi azimle uğraşarak gelip halledecek bir telekom yetkilisi amca buldum. Aradım, dedi ki sen kaçta evde oluyorsun, dedim ki kaçta olayım, dedi saat 5 gibi evde ol. Oldum. Amcayı beklemeye başladık. Bu ne yapacağını bilememe durumu hasıl olunca startvde yayınlanan bir kadınsal programı açtım ve o an dünyam değişti.

Genç bir adam eşinin sabah kalkınca yanında olmadığını, sonunda yalnızca iki defa evine gelen bir yakın arkadaşı ile kaçtığını öğrendiğini salak salak ekrana bakarak anlatıyor. Hadi bu amca bir niyetle anlatıyor fakat dinleyen 60 yaşlarında bana kalırsa canavar teyzeler de boş durmuyor, sorularıyla saldırıyor. “erkek adam nasıl farketmez” , “bu çocuk birşeyler saklıyor” gibi gibi. Bir müddet sonra iş çığırdan çıkıyor, adam diyor ki o gece alkol alıyorduk, allaaaaa, sıçtı, acaba eşiniz alkol yüzünden mi kaçtı, çok mu içiyorsunuz benzeri bir beş dakika yaşıyoruz. Sorgulamanın en sonunda adamın sosyal içici olduğuna hocalar eşliğinde kanaat getirildi de hepimiz rahatladık.

İşte tam o sırada efsane telekom amca kapıyı çaldı. bir hışımla geldi, merhaba genç dedi, nerede bunun kutusu. Birlikte aşağıya indik, amcaya telefon kutusunu gösterdim, tabureye çıktı, o an anladım ki amca işini yaşayarak yapıyor ve ne yaparsa kelime kelime sanki anlıyormuşum gibi anlatıyor: “ 10 numaranın jakını bağladım, tüh olmadı, 5 numarayı deneyelim, sizin sistem çok eski” tarzında herşeyi naklen dinliyoruz. Tbaii en bombası ise benden hala ismini bilmediğim bir alet isteyince oldu ki amca ben bilmiyorum deyince “yok artık, nasıl bilmezsin yiğidim, kaç yaşında adamsın” diye yanıtladı. Adam bilse ben ne kadar kifayetsiz bir insanım ağlayacak o ayrı.

İşte böyle, sonra internetimiz evimize geri geldi de rahat ettik ve işsiz güçsün bir saat 5 çayı böylece geçiverdi.

20070826

f

bilgisayar der ki 47 dakikalık şar(z)ım kaldı. televizyonda ise bin defa izlediğim ve memleketimize gelse astronomik rakamlar verip konserine gideceğim robbie williams konseri var, umarız ki bu bininci seferin birinde bizim danalar izler de ders alırlar.

ohhhh, 30 ağustosta gene çeşmeye gidicem ben, 3 gün daha yatalım bari, sonrası malum zati, iş iş iş. ağlamak yok, dedim çünkü kendime, yarın istifa etsen ne yapacaksın oğlum, oğlum dedim otur sen şöyle dedim, iki de çay söyledim kendimize, anlat bakalım, konuştuk düşündüm buldum ki hiçbirşey, e güzel kardeşim sen bu kadar malsan, bi tane yapacak iş bulamıyorsan, yok ben jet uçağımdan vazgeçmem diyorsan çalışırsın tabii seneler boyunca. neyseki seviyoruz şimdilik, severiz gibim de duruyor, hayırlısı, hep aynı şeyi saçmalıyorum, neyse kapattık konuyu.

bi de facebook die birşey icat etmiş gençler, bu şimdi entrasan birşey, yonja'yı bilir misin hasan, şimdi bu onun daha bir gelişmiş hali, aranızda alternatif tipler var ve bunlardan tiksiniyor olabilir, ben severim ama pek de bööle manyakı değilimdir, neyse, bunun gelişmişliği herkesten haberiniz oluyor, tuvalete gidince bile. bir de yonja gibi irenç tipler pek yok, en azından şimdilik, o da iyi. iki de uzun zamandan beri görmediğiniz arkadaşlarınızı falan buluyorsunuz, mesela bir ortaokul arkadaşım puldu beni.

silenzio esen bir odadan bildiriyor..

20070817

f- 0

bir A4 sayfası ne büyüktür, ne de küçük. Eline aldığın zaman rahatsız olmazsın, masanın üstünde dursa birşeyler karalamak istersin, yere düşse belli belirsiz kirlenecek diye üzülürsün. Resim de çizebilirsin, iyi bir yazı da şık durur, uçak bile yapabilirsin ya da cafcaflı bir gemi. Hangisi işine gelirse, iki bulut çizsen sonbahar olur, bir parça güneş neşeli bir yaz, yeşil renkli kalemin varsa en güzelinden ilkli bahar, sana kışlar uzak, sana kışlar gereksiz bir ayrıntı, sana karlar fazla beyaz; diğerleri yeter, kışı boşver, bende kalsın.

Bir sokak lambası fazla hayalperest, altında oturup sigara içebilirsin, dumanın ışık altında dağılmış, yoldan geçenler içlerinden el sallamış sana ve farketmeden lambaya; aklın uzakta bir sahilin sakin kasabasında, aklın bir sokak lambası aslında, yanar döner söner bir takvimin şahsına münhasır yalancısısın, eskisinden daha masumsun artık, içinden geçenler el sallamış sana ve farkedip oturduğun kaldırımdan kalkmışsın, nafile, nafile, lamba oracıkta bekler, bir daha görüşene kadar esen kalın.

Bu şehir yer yer, zaman zaman. Sıfatını kaybetmiş bir istanbul, zarflar içinde gitmemiş mektuplar, bir önceki cümlenin unutulmuş yüklemi, devrik bir zamir. Acelesi var, daha yapacak birçok şeyi, dilinin ucunda birçok şey, nezaketen ayrılamamış sevgilisinden, sırf kalbi kırılmasın diye, boğazında düğümlenip öylece kalmış. Pek hoşuna gitmemiş bu kadar sevilmek, onca şiirin kafiyesi yarım, yapacak birşey yok, ikinci el cinaslı şeyler yedi tepenin birinde saklı kalsın.

Bir sigara yarım yamalak kültablası, biteceğini anlamışsın daha başından, elin pek gitmek istememiş kibrite, yürüyüp gelmişsin şöyle bir, git gel, gel git, dayanamamışsın. Sana ve sigaraya zararlı yaptığın, bunu bilmek ne kötü, böyle olsun istemezdi kimse lakin yapacak birşey yok, içine çektiğin her saniye bitiyorsunuz yavaştan, içinden birşeyin havaya karıştığını görüyorsun, dursana, ne olursun dursana diyorsun kendine, bir nefes daha. Söylemem birşeyi değiştirmeyecek ama son sigaran o, bırak sende kalsın.

20070813

beb


bu şehirde, bu şehir istanbulda, bu istanbul şehrinde, şehrin en istanbul yerinde bebek diye bir yer var. ki ben sevmem öyle bir yere adledmeye kendimi, yanlış kullanılmış fiiller gibi, övünülecek birşey değil hiçbirşeye ait olamamak, ucundan azıcık kelime oyunu abisi, vallahi acımayacak, diyeceğim şu; bir pazar öğlesinde bebek, sahilde yürürsün istersen, parkta oturursun, kahvede gazete okursun çay içip, adaçayı da olur, su bile olur, iyi birşey bu, bebek iyi birşey. bu şehir istanbuldan gidersem bu bebeği özlerim ben diye düşündüm, pek başka birşeyi özlemem herhalde, pek iyi birşey değil bu.


oysa sevmek bazen kafa karıştırıcı, bilerek kaybetmek, kaybettiğini geri istemek kasadaki çocuktan, hesabı alabilir miyiz sorusunun bu kadar param yok yanıtı kimi vakitler, kimi vakitler sabaha karşı. sevmek garip bir iş, sabah sekiz akşamları dinlenmek yok, işimi seviyorum diyen insanların işi anlaşılan, müdürünün tüm hatalarını bildiği bir iş ama seni tutar belli ki, sana birşey demez yani, içinden der, dedim ya kafa karıştırıcı, karıştırdığın kadar sevdiğin birşey sevmek, aşkın cümle içindeki hali, aldım verdim ben sana yenildim, uzatılan mikrofona yenildik ama mutluyuz diyebilmek sanki, önümüzdeki maçlara bakacağız, baktık, baktık, kazanmanın kimseye faydası yok, biz oyunu seviyoruz.


sehpanın üzerinde tokan olduğu için seviyorum sanırım seni, bir oyuna benzediğin için sanırım ve o birkaç saniyede ufacık bir kız oluveriyorsun.

20070811

a

bu aşk denilen meret pis bir üçkağıtçı, kime göre neye göre basit bir yalancı..

yazık ki tüm hikayelerin sonu mutlu değil, sonu olan şeyler mutlu değil belli ki. son, ayrılıyoruz, bitti, buraya kadarmış, kolay cümleler değil. kapatın dağılıyoruz gibi, bendeki şeylerini yollarım sana, uğrar alırsın bir ara ya da hatıra olarak saklarım. bende bir sen vardı bir aralar, ağır bir sen, bana ait bir sen vardı, onu da alsana, alabiliyor musun, aşkın sen-den hali, olmamış ama, denemişiz ama olamamış, denemişiz en azından, iyi vakitlerimiz olmuş, çok sev(er)mişiz gibi olmuş, ol-mak bir ara senle beraber olmuş, biz olamamışız.

senin bildiğin en ikili cümle ben, benim sessiz sedasız kırık şarkılarım, ne ben okumuşum, ne sen duymuşsun aslında, aslında bir mağazanın indirim kısmında rastlamış iki yabancıymışız, aşk yalancı, aşk sahtekar, aşk vardı bir zamanlar.

sanırım uykulu olduğun zaman ilkokul çocuklarına benzediğin için seviyorum seni ve o birkaç saniyede beni ufacık öpüyorsun.

20070808

noope

bir maskeli balo içerisinde olmak eğlenceli birşey. bu resim 3 sene öncesinin merak edenlere. yazının geri kalanında yeni türkünün o parçasına referans vermeyeceğim, bu da merak edenlere. ne meraklı şeyleriz bizleriz, herşeyi merak ediyoruz, herşeyin ucundan bir bilmek hevesi, bilsek bazı şeyleri değiştirmek, bilsek birşey olacak sanki, bilmek ne büyük kötülük kıymetini bilene, bilmek en azından bir öznesini bekleyen fiil, bilmek iki ucu tehlikeli değnek, içi seni dışı beni yakar bir paradoks, bilmek aklının beş bölü üçüyle matematik almak bakkaldan, bilmek iyi kurgulanmış macera filmi..





anladık ki insan kolay kandırılabilir birşey, birkaç zaman sonra herşey rutin, herşey sıradan, herşey bilindik, bu yuvarlak çember, içindesin, dibine kadar çevresi 2xpi, çıksana, olmaz, alıştın artık, en güzelinden alıştın, alışkanlık yavaş bir ölüm biçimi, rahat bir intihar, temiz, suçlanacak kimse yok, geriye kalan mektubunu tahmin ettiğimiz için okumuyoruz sayın ölü, sayın ölü size en içten sevgilerimizi sunarız, bu idealist işler için yazılmış paragraftan anlıyoruz ki sizin cesaretiniz yok, düzenin müzmin bekçisi olarak yeni işinizde başarılar dileriz, amin..

daha ne yazılabilir ki..

20070805

araba, hafıza ve bizim çocuklar


bir insanın araba sahibi olması entrasan birşey. çünkü araba satın alabileceğiniz en büyük şey sanırım. ev gibi değil, ev alırsanız içine girer oturursunuz, koltuk için de aynı şey söylenebilir, abartalım arsa alın, en fazla gider üzerinde tepinirsiniz bu benim arsam diye. oysa araba hem pahalıdır, iki günde bir araba alınmaz, hem de en basitinden bir eşyadır, nasıl saçınızı taramak için tarağa ihtiyacınız var ise bir yere gitmek için de arabayı kullanırsınız. daha da garibi bu kadar para verdiğiniz bir eşyayı sokağın orta yerinde bırakırsınız, kitlersiniz falan ama hak getire.. sıradaki parçamız yeni araba kokusunu sevenler için regina spaktor söyler, "us"..

insan hafızası beni her zaman şaşırtmıştır, genelde şöyle işlemesi beklenir, yeni birşey öğrendikçe geçmişteki önemsiz şeyler silinir, çok da mantıklıdır ki yenilere yer açılsın. peki bu mantığın içerisinde biz neden ilhan iremi unutamayız, bu adam bize ne yapmıştır, bir konser çıkışı posterini görünce aaa ölmemiş dememizin sebebi nedir, bu adam çocukluğumuzun neresinde ne gibi kalıcı bir hasar bırakmış hatta patronumun "başka aklınıza takılan birşey var mı" diye sormasının ardından klasik bir espri ile "peki ilhan irem'e ne oldu?" diye sormama neden olmuştur. seyyal taner de böyledir, yoncimikin abone şarkısını hala ezbere söylebilmem de bunun gibidir, grup vitaminin fatoş almış orağını da ekleyerek biri beni durdursun diyorum.

bugün ağustos eylül taklidi yaptı. ahmakıslatan bir yağmura bakarken balkonda oturuyordum, anladım ki kapalı bir havada balkonda saksı taklidi yapabilirim ve bunu o kadar uzun yapabilirim ki komşular bile farkına varamaz. babam da böyle benim, onu da balkona koysan orada yaşayabilir. birşeyler okuruz, hava yağacak mı arada sırada kontrol ederiz, sandalye kıçımızı acıtınca ayağa kalkar balkon sınırları içinde bir tur atarız ama duruşumuzu bozmayız ailecek.

pazartesi sendorumunu anlıyorum da bu iş giderek salı sendromu, çarşamba korkusu diye yayılırsa o arkadaşlar için üzgün olduğumu düşünürüm. staj yapan gençlere ise bilahire başarılar diliyorum, yani bok varmış gibi bu sıcağın gözünde, vallahi anlamak mümkün değil.

sanırım su bardağını iki elinle tuttuğun zamanlar için seviyorum seni ve o birkaç saniyede gözlerini gözlerime değdiriyorsun.

20070804

a

Eski bir mahallenin ayakta zor duran evleri arasında geziniyorum. Yorgunuz, ben, evler, çocuklar, kapının önünde oturan teyzeler, işten dönen amcalar, o evlerin boyaları, merdivenler, yerdeki taşlar, köşedeki bakkal. Yorgunluk bir abidin resmi, nasıl varsa mutlu insanlar, onun gibi birşey. İyi çıkmamış bir fotoğrafın siyah beyazını da istemek gibi, birşeyleri beklemek hep, her ayın eylül olması gibi, bir yanın hep hüzünlü olması, yorgunuz.

Çoktan seçmeli bir yokluğun bir bardak çayını içiyoruz, kalkacağız birazdan, çok kalamıyoruz zaten, bekleyen şeyleri saatlerde zapt etmek zor çünkü, en iyisi siz bize gelin, öylesine söylemiyorum cidden gelin, pohaça yaparız size, sıcak börek, otururuz, birbirimizin hatrını sorarız, iyisiniz değil mi, iyiyiz inşallah, iyi miyiz?

Oysa sen şimdi karşımdaki divanda uyuyakalmışsın, uykun divanda kalmış, aklım senin aklının bir yerinde, uykundaki bir masalın içindeyiz. Oysa uyanıverirsin diye seni öpemiyorum, üşüdün mü acaba diye ikide bir bakıyorum sana, sesini kısıyorum hayatın rahatsız olma diye, seni uyandırmadan yanına uzanmanın cebir işlemlerini yapıyorum hesap makinesi kullanmadan. Uyuyakalmışsın, saçların yastığın üzerinde, vakit gecenin üçte ikisi, elimdeki senin geri kalanını düşünüyorum, öpemiyorum, uyanıverirsin. Zor birşey bu.