20060929

1

ve ben sana bir yalan söylerim, olaylar gelişir..

kendim inanırım sonra, çığrından çıkar olaylar,,

noktalama işaretleri sipariş ederiz köşedeki kuyumcudan, söz gümüşse, sessizlik dersin, biraz sessiz kalalım, bana noktalar getirin, olay olmasın.

olaylar büyür, şehirde bir telaş, amerikadan itfayeciler gelir kurtarmak için devlet dairesi dolaplarını, sıkı yönetim ilan edilir, sana sımsıkı sarılırım, sessiz..

önüne geçilemez olayların, güneş doğmakla mamak arasında tereddüt yaşar bazı sabahlar, eylül herşeyden habersiz geçer gider. ah eylül, bu kadar vurdumduymaz ol diye mi sevdik seni, vururuz, eylül takvimlerden düşer, duyarız ki sarı yapraklar: sararmış solmuş.

sonra ama çok sonra, bir kerecik öpersin beni; bak noktalı virgül koydum senin için, neyse, bir kerecik, dudağımın kenarından öpersin,

olaylar durulur..

20060926

f

Biz kibrit çöpünden adamlarız, yanarız, kimse anlamaz,

siz bilmezsiniz, bir kültablasını özlemek nasıl birşey, sigarayı bir kerecik öpmek nasıl, bilmeyin, anlatmayız,

bir anadolu kasabasının garip terkedilmişliği gibi, öğleden sonra dört, eylül yağmaya başlamış, mevsimlerden maki, hava durumu ağır yaralı, insanlar işinde gücünde, çocuklar ödevlerini çoktan bitirmiş, oyun oynuyoruz, sek sek, saklambaç, biz kibrit çöpleri, sağım solum sen, sobe.

Oysa eve yeni alınmış eşyalar gibiyiz, yabancılık var biraz, biraz gitme isteği biraz sonraki otobüsle, geri. lakin yeni gelmişiz, daha çok şey var hatıra defterleri için, bir kutunun içinde sehpanın üzerinde durup durup bekliyoruz, bekliyoruz, bekleme salonlarında içilmiyor sigara ve kimse kelimelerine güvenmiyor kibrit çöplerinin, seni saymazsak, seni sayamayabilirsek, sıfır bir iki, yanıp gidiyoruz.

Uzakta, çok uzakta, uzak ne kadar uzak gelebilirse bir adama ufak bir ışık görüyoruz sonra, karanlık, çarpım tablosunu ezberlemek kadar zor ne olduğunu tahmin etmek, ağır hikayelerin sonunu mutlu bitirmek kadar yazık günah, biz, yani kibrit çöpleri yani o resmin bir parçası olmaya çalışan şeyler, yani dağılmış bir bütünün o ışığa özenen halet-i ruhiyeleri, toplasan da çarpsan da birşeye benzemeyecek olan bitenler, en güzeli, yak bizi, ellerinden, yavaşça.

Bir marketin raflarındayız, para üstü kaderlerimizin sahibi marketçi amca, biraz sinirli, biraz kızgın, hayat zor, hep birlikte seni bekliyoruz, sen hiç sevmedin çünkü çakmakları, kokun demiştin bir keresinde, kokun beni öldürüyor,


Siyah, okumuyorsun*

20060925

f

dün benim doğumgünümdü, aslına bakarsan yani saat 24 ü geçmediğine göre hala öyle. bu durumda gidip bir litre kola alıp bir litre bedava kazanabilirim ya da aldığım benzinlerle ev telefonu hediyem olabilir. yaşlanmak bööle birşey. geride bıraktığım 25 sene boyunca mutlu bir hayat yaşadım denilebilir, kah ağladık, kah güldük, kah kahyadan atı getirmesini rica ettik, bööle geldi geçti günler.

romantik komedi izleyesim, neyse tamamlamayacağım bu cümleyi.

ya hakkatten kahya die birşey vardı, alla ala ya..

20060920

f

aramızda kalsın lafı nedense hep bana çekici gelmiştir. iki kişiden biri aramızda kalsın dediği zaman bu aslında bir sürü anlama gelir, bak seni yakın gördüm değerli arkadaşım, kimseye söylemeyeceğini biliyorum, söylersen seni oyarım gibi bir sürü mana. ama özellikle erkekler arasında bu lafın ötesinde birşey de söylenmez sır söyleneceği zaman. erkekler az konuşması, özellikle duygusal mevzularda ne kadar net o kadar iyi prensibi ile işlerler tabii. aramızda kalsın bunları da kimseye anlatmam.

annem ve babam ayrı kaldıklarında farkettim ki birbirlerini günde üç defa arıyorlar, annem aman yavrum babanızı arayalım diyor, babam da tek kalınca benzer. ismine aşk mı dersiniz yok alışkanlık mı dersiniz boşlukları kendiniz doldurun ama ben çoktan seçmeli herşeyde böyle birşeyi aramaktayım. giderek birbirlerine daha düşkün olduklarını görmek çok keyifli.

bir arkadaşımın evinde bir saat dj'lik yapacağımın haklı heyecanı ve gururu içindeyim. çalarım, eğlendirirm insanları, kızılcık şerbeti içer, kan kustum derim, ben böyleyim, all of a done fault.

güzel dünyalarımız var siyah, okuyor musun*

20060916

f



bloglarında bugün bööle oldu, bugün ahmetle ayşeyle bunları yaptık, televizyonda birşey gördüm anaaa pek entrasan die anlatan kimselere özeniyorum. benim daha önceden yazdığım ve anlaşılabildiği gibi sıradan bir hayatım var, eğer o kimseler gibi yazmak durumunda olsaydım "bugün işe gittm, sonra hasanla buluştum, hasanın amına koyim size birşey olmasın ya da eve geldim, evde de iş yaptım azcık, film izledim, hayvanlıdansa asyalıyı tercih ederim" gibi şeyler olurdu.

bir aralar org ve gitar çalma sevdası vardı hatırlarsanız, kendimle gurur duyabileceğim şeylerden biri o furyaların hiç birine kendimi kaptırmadım, dimdik ayakta durdum, yoluma blokflütümle devam ettim, akdeniz akşamlarının en çalınması gerektiği yerlerde sihirli sopama (flütümle benim aramda olan bir benzetme :-)) samanyolu'nu üfledim, çünkü salak sopa ancak bunu iyi çalıyordu. olsun, en azından irenç arka ritimler üzerine piyanist şantör gibi bir dönem yaşamadık, bu ismail yk'nın bu kadar tutmasının nedeni o günlerden kalmış otistik bir gençliğin hezeyanları değil midir?

saçma bir pazartesi içindeyim, normalden fazla uyumama rağmen hala uykum var. hayvan gibi de işim var, ama başlamıyorum, oyurtmak denilen irenç tabiri uyguluyorum. artık akşam sabaha kadar çalışırız, yarın ola gün ola derman döne, vay ipne cimbom ne gerek vardı o gole, ispanyollar der hep ole..

-john arkadaşla sen mi ilgilenirsin ben mi bakayım?

20060915

f

şu yabancıların bizim rakı-muhabbet ikilisini anlamasına imkan yok, pub'da içmek nerde rakı nerde?

mesela rakı şu an bünyede,

saygılar..

20060912

f


"üzüldüğünü görmek ister miyim/ dayanabilir miyim/ ne sanıyorsun beni.." yüce türk düşünürü ibrahim'in sevdiğim bir şarkısından alınmış satırlarla başlıyorum bloga. ardından şu an ekranda açık bulunan ve neden değiştirmediğimi anlayamadığım teretebirde "safiyeme karyola dar gelir" gibi erotik bir türkü dinlemekteyim, sigaramın dumanı üstüme gelmekte ve karşıdaki divanın minderleri yamuk duruyor.

"soyunup geldim körfezin koynundan, anam ağlar ardımdan duası gelir.." bu şarkının sözleri neden bana küçük kasabama geri dönme hissi verir, neden soğuk ve kışlı bir akşamı özlerim, portakalların dörde bölündüğü bir tabağın hayalini kurarım, televizyon karşısında, anlatılanlar yarım kulakla dinlenmekte, garip bir rüzgar uğultusu ve eşofmanlarım. bilinmez.

" ve ben artık seninle yapamıyorum, bir tanem elimde değil, istesem de yapamıyorum.. " ağır cümleler duyuyorum, kaldırıp dolabın bir köşesine kaldırılması gereken şeyler, şeyler işte, öyle birşey belki, karışık, dedim ya chivas regal etrafında dönüyor dünya, biz de yaşayıp gidiyoruz, gidiyoruz.

hoşgeldin eylül, seni bekliyorduk.

20060911

f

geri döndüm,
hep dönüyorum
gidiyorum ve dönüyorum
sakallarım uzadı bir ara, onları da kestim
eskisi gibiyim
herşey aynı
aynılıktan sıkıldığım anlamını çıkaranlara nanik
macera dediğin soyadımız değil bizim
geri döndüm ve şehre sonlu bahar gelmiş
bakarsın yarın yağmur yağar
yağabilir
eylül bu
eylüle güvenemezsin ki john
bir şişe chivas regal'in başında dönüyor dünya
başım dönüyor sonra
geri döndüm.

bir gün 1 ile 1 i toplayacağız, çıkarma işlemleri kıskanacak, çarpssan aynı, bölsen ne farkeder.

anlıyor musun?
anlasana..

20060905

20060904


.cancel me.

20060902

f

bu fish and cips olayı ingiliz milletini bitirmiş, türk kızlarını sevgi saygı ile anıyor, hepsine birer altın madalya takıyorum. şişmanlık kötü birşey john, o sevilesi aksan ile bir de sen konuş istersen arkadaşlarla.

glasow rangers, austin powers, nothing matters..

ben kendimi öldürürüm sana birşey olmasın.