20061230

f

aslında aşağıdaki gerçekten yazdığım post ama bak aklıma geldi son paragrafı bir daha okuduktan sonra dayanamadım:

bir insan super duper sevişiyorsa o zaman her bu iş için soyunduğunda sanat için soyunmuş gibi olmaz mı?

düşündürürken komiktirdim.

f

nedense içimde önümüzdeki senenin 2008 olduğuna dair ciddi bir inanç var. 2007 sanki başlamadan bitti, mesela bir kart yazacakken de 2008 mutlu olsun diyorum, hediye paketinin üzerine de öyle yazıyorum, konuşurken de tümcelerimde 2008 geçiyor. böyle salakça bir düşünce içerisinde farketmeden 7'i 8'le değiştirince millet de şaşırıyor, tabii onlar şaşırıncca ben de kendi salaklığımı farkedip bir daha şaşırıyorum. bööle bir loop içerisine giriyoruz. tabiiki de buradan 2007'nin kayıp bir sene olarak haneye yazılacağı gibi saçma bir düşünce aklına gelenler varsa; arkadaşım aç tv'yi tuğba özay kurbanlık almak için halkın arasına o yavşak tavrıyla karışmış onu izle..

yeni yılda üç tane kişisel hedefim var ama bunları milyonların gözü önünde açıklayacak değilim. yalnız o üç hedef nedir diye geyiğine sorulunca bulana kadar nasıl zorlandığımı gördüm. şu para kazandığım iş kadar kendi hayatımı planlamadığımı farkettiğim dakika gözümden düştüm, oha dedim, oha..

happy new year değerli silenzio fanatikleri, bu sene sanat için soyunacağım, 2008 benim yılım olacak..

20061226

f

bildiğim ne kadar hatıra varsa bazen unutuyorum. cebimden kağıtlar çıkıyor, eski notlar, bakmadan koyuyorum bir köşeye. sana ait ne kadar şey varsa yalanlıyorum satır satır, duymadım diyorum, ben orada yoktum, ben geldiğimde çoktan gitmişlerdi, bayanın saçlarına bakın, parmak izimi bulamazsınız, masumum.

sonra kahvenin birine saklanıyorum kaçıp, arkamdan gelenler başka sokağa giriyor. herkese benden birer çay demiyorum dikkat çekmemek için, usulca masanın yeşiline ilişip okeye dönüyorum, radyodan eski bir parça duyuluyor, üçüncü ayakta siyah bir at kazanıyor aniden, seviniyoruz birazcık, ben gidiyorum diyorum, kaçmam lazım.

bir arkadaşıma rastlıyorum geri dönerken, peşimdekiler benden umudu kesmiş, rahatım. nasıl gidiyor diye soruyor, harika diyorum, herşey fazla fazla yolunda, şu soğuklar olmasa daha iyi olacağım, iyi diyor, gülüyoruz biraz, üstündeki kazak yakışmış diyorum, gerçekten yakıştığı için. bir ara görüşelim dediği an aklıma geliyorsun.

kaçamıyorum.

sana hayal kırıklığı miras bırakmış olabilirim, doğrudur. bana ne kadar kızsan yeridir, haklısın. başka mevsimlerin sonbahar köşesiydik sınıfın en arka duvarına asılmış, olabilir. (sana yaz düşmüş gibi gelirdi bana, umarım yanılmadım). yollarımız bir trafik lambasının saniyeleri altında kesişti, kaçamadık.

kaçamıyorum.

20061225

f

Mesela çok sevdiğiniz birinden harika ama uzun zamandır istediğiniz bir hediye aldığınız zaman, o hediyeye birkaç saniye bakıp hemen sana alana sarılman ne süper birşey değil midir?

**************************************

z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
Mesela çok sevdiğiniz birinden harika ama uzun zamandır istediğiniz bir hediye aldığınız zaman, o hediyeye birkaç saniye bakıp hemen sana alana sarılman ne süper birşey değil midir?
lousygirl says:
evet
z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
entrasan birşey bu
z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
dün filmde izlerken farkettim
lousygirl says:
evet benim de mertle ole olmustu
z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
benim de
z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
mert bana araba almıştı
z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
merte sarıldım ben
z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
arabaya binmedim
z/n [ home party /31 eve /my place my music says:
hohoho
lousygirl says:
hahahah


****************

bazen şu içindeki hüznü saklamak için gülen palyaço geyiği var ya, hani diyorum, o palyaçoya bi koysam bi daha güler mi acaba, tööbe tööbe

20061224

f

yurtta kalırken banyonun çıkışında tam karşıdaki duvara bir sürü ölüm ilanı asmıştım. gazetelerin sonlarına doğru bulabileceğiniz siyah-beyaz ilanlardan bahsediyorum. bir zaman sonra garip bir hobi halini de almıştı, spor sayfasına bakar gibi ilanlara bakıyordum. çok zengin insanların klişe merhum laflarının yanında içten şeylere de rastlıyordum, bazen de isimsiz seni özlüyoruz gibi insanı durup düşündüren kısa metinler.

o ilanlarla düzenli olarak karşılaşan oda arkadaşlarım önceleri bu manyak gene ne yaptı derken bir vakit sonra rahatsız olmaya başladılar; duş aldıktan, tuvalete gittikten, dişlerini fırçaladıktan sonra, yani en doğal hallerini birkaç saniye geride bırakınca karşılarında onlarca ilan görüyorlardı.

aslında garip olan insanların ölümden çaktırmadan bu kadar çok korkmaları idi. birkaç ilanın kimseye zararı dokunmazdı netekim, sanırım kendilerinin o bahtsız gazete sayfalarını düşünmeye başladılar, günde birkaç defa.. her ne kadar 20li yaşlarda olsak ve ölüm romanlara renk katmak için kullanılan bir araç gibi gelse de ya da bir yaşlı akrabanın artık aramızda olmadığını telefonda öğrenmek, kabul edilmesi zor birşeydi.

zincirlikuyudaki mezarlığın girişindeki "her canlı ölümü tadacaktır" cümlesi de gazetelere bu yüzden konu olmuştu. arabayla neşeli bir buluşmaya giderken sağınızda ağır bir hatırlatma okuyordunuz, dikkat et bak öleceksin gibi. biraz kızar gibi aslında, adam gibi yaşa öleceksin, iyi birisi ol, çok hırs yapma öleceksin.

odadaki itirazlar birkaç hafta sonra isyan boyutuna ulaşınca ilanlarımı topladım, hepimiz rahatladık.

hala bile değişik birşey var mı diye arada göz gezdiririm.

20061223

f

- would you like some tea*

bildiğimiz şeylerin yerlerini değiştirip bir de kendimize böyle bakalım dediğimizde ya da karşımızdaki insan garip bir oyunun sıradan bir oyuncusu yerine sizi koyduğunda ve aslında sıradan oynayamayacağınızı anladığında, biraz şaşırınca ve siz hala bildiğiniz şeyleri ölçüp biçerken ve ne bekliyordun ki diye kendime sorduğum zaman gelince ve manalar yüklemek ne manasız fikrine biraz daha ısınınca, evet, sen orada yoksun ama orada olmanı beklemiyordum da artık..

bana kartlarını göstersene, ben de sana çay koyayım..

20061221

f

ya şu adamlar var ya psikolog denilen, ya bu ne güzel brşeydir, bende çok para olsa giderdim anlatırdım aha bööle aha şöyle, arada küfür falan da ederim rahatlamak için, ne güzel lan, valla, oh, seni dinlesin ve sen kasmadan anlatabil diye adamın birine para veriyorsun, vay be, entrasan bir durum.

tatil gelsin, dev yatıcam, dev.. bozcaadaya gidip kafam gözüm dinleyebilirim aybalam,

sıkıldım ben ya..

f

0 beden hatunlar rocks..

20061219

f

sanırım kafamıza götümüzü başımıza taş yağacak. bu akşam 6 gibi dışarıda yürürken, ki tamamen görev icabı yoksa yürümekten pek haz etmem, dedim ki lan bu nasıl bir hava, bikinilerimizi giyseydik, bahar mı geliy dedim. küresel ısınma dedikleri bu olsa gerek, mevsimler birer birer shift ediyor zeliha..

ankaradan döndüm zeliha, istanbulun o saçma trafiğini özlediğimi farkedince oha dedim, bir istanbul lover mı doğuyor, gerçi oskara doğru orhan abinin izinden giderken bana da yakışan budur. mesela potansiyel kitap isimleri : "fucking ankara, still cold" , "geri dönmek: bir istanbul yalanı", "acılarım ve istanbul", "istanbul, kaçak aşkım"

ayrıcana da sağdan soldan bu ankara denilen irenç şehrin sempatizanları tarafından taciz ediliyorum. aslında ankarayla olan bağımız ayrı bir hüzünlü yazının konusu sapık fanatikler ama bu geyik yazıda anlatmam, kısaca biz ankarayı sevdik aslında ama o bizi sevmedi diyelim, netekim yıldızımız barışmadı bir türlü, zaten ankara da ööle bir şehir, emrah kardeşimin dediği gibi sevdim mi tam severim, sildim mi bir kalemde..

borsa diye biryer vardı, orası kapanmış, random die biryer sööledi tunalı gençliği ona gittik biz de, kolayca tahmin edebileceğiniz gibi bok gibi biryer çıktı. ama swiss'in yatakları ööle bööle rahat değil, bi dahaki sefere daha büyük bir valizle gidip yastık çalacağım, koydum kafama. bir de havaalanı ve abuk sabuk ışıklı bir yol yapmışlar, kocaman birşey, o güzel olmuş ama. heryerde köprülü kavşak olması ile melih bey'in sapıkça bir takıntısı herhalde, e ii de nereye kadar..

neysem, gittik adanası ankarası, bayram tatiline kadar da bu iş böyle, gezicez, hayvanlar gibi çalışıcaz, ekmek parası..

20061217

f* ankara

adanadan sonra ankaraya gelince birileri klimanın soğuk kısmını açık unutmuş diye düşündüm. bu salak ve sevenlerin neden sevdiğini hala anlayamadığım garip şehirde iki sene geçirdiğimi kelime kelime unutup tüm caddelere yabancı bir edayla bakıyorum.

bir an önce istanbula dönmenin hayaliyle yanıp tutuşmuyorum ayrıca, bu da entrasan, hiçbiryere, hiçbirkimseye, hiçbirşeye dönmenin daha iyi ifade etmek gerekirse özlemenin yanından bile geçemiyorum. ama sorsanız harika bir hayatım var, soruyor muyuz mesela böyle şeyleri, en yakın arkadaşınıza hiç sordunuz mu siz, probably not, me2.

şimdi bu satırları bir otel odasının yumuşak ve çalmak için insanı teşvik eden rahat yastıklarına dayanarak yazarken ve gereğinden fazla sigara tüketmenin gizli suçluluğu içinde, aslında gereğinden fazla alkol, belki de gereğinden fazla herşeyi tüketirken birşey düşünmeden öylece tuşlara basıyorum.

bu yazı birşey anlatmayan cümleler derneğine bağışlanacak ama muhtemelen uzun zamandır yazdığım en kendini bilen şey, sizden bunu farketmenizi beklemeyecek kadar da akıllandım,

bazen maddi dünyanın fazla mı esiri oluyoruz diye düşünüyorum. en azından lükse düşkün yanının farkına varmış biri olarak, oh my baby shall we play another game, bu gereksiz bir konu, buraya yazmak için yani, kapatıyorum.

kapatıp kapatıp açtığımız defterleri de vardır hepimizin, eski bir kütüphaneyi öylesine karıştırırken "ah evet, bunu okumuştum" demeyi isteyeceğimiz ama diyemediğimiz için masanın üzerinde öylece duran, bir nevi bitirmekten kaçtığımız. ne yapacağız bunları bilemiyorum michael.

michael, uyudun mu sen, yoksa beni dinlemiyor musun?

20061215

f

bu mudur?
this is mersin and i am in adana now. burda sevgililer birbirine "çiköftem" diye hitap ediyor.

20061213

f

bak artık sana yazamıyorum farkında mısın?

bunu sana hiç söyledi mi sıra arkadaşın, hiç kopya çektin mi sen romanların yokluk kısımlarından, tesadüf bu ya karşılaştık mı biz hiç seninle, ben senin sigaranı yaktım mı mesela hiç, hiç gözlerini kapatıp seni düşünüp sigara içtin mi sen?

başlamadan biten hikayelere benzedik öyle değil mi? hangi denkleme koysan garip bir eşitsizlik ve bu yaza özenen kışın ortasında ve gülümser taklidi yaparken ve kendime bile inandırıcı gelmezken uyumadan önceleri, olmayan sen, oldurulamayan sen, sen var mısın, bunu sordun mu hiç kendine?

bana da anlatsana ne olacak? mesela birgün posta kutumda bir mektup bulsam, " kasımda geleceğim, bekle istersen" yazsa, olmaz ya, olsa hani, kısa cümleler kursan ama birşeyler söylesen, sessizliğinin en siyah yerinde çıkıp gelmeni, bunu senden bekleyemem, öğrendim, ama bir işaret beklemek, yok, bu bile çok.

bu fuzuli satırların sonuna noktalar koyuyorum, farkında mısın?

vazgeçiyorum, bunu sana birileri söyledi mi?

20061212

f

300.000 $, vay vay vay.. garip bir memlekette yaşıyoruz, fedakar anne yavrucağını kurtarmak için kendisini feda eder, biz de alık alık izleriz, üstüne geyikler yaparız. var mı böyle birşey, abuk sabuk bir senaryo.. ulan hangimiz gördü görecek o kadar parayı bir arada.. ayrıca o nemrut yüzlü adam ne prim yaptı be, sıradan bir karadeniz kahvesinde okey oynarken rastlayabileceğiniz deri montlu kimse karizmatik oldu çıktı, biz hala ikinci sınıf insan muamelesi görüyoruz, bu kadınları anlamak na-mümkün..

son zamanlarda salakça bir huy geliştirdim, biri gelip beni yanaklarımdan öpsün. mal gibi gecenin 2sine kadar oturuyorum, tabii sabah uyanmak işkence, sonra işten geliyorum uyuyorum ama bu seferde yine gece uyuyamıyorum ve loop oluyor. götüme benzeyen bir loop oluyor töbe töbe..

adanaya gidiyorum perşembe, kebap isteyen varsa..

20061211

f

gel biz seninle bu arabaya binip gidelim, nereye gideceğiz, bilmem, nereye gidelim, deniz kenarı bir yer olur mu, olur da bu herkes gibi çekip gidelim buralardan hikayesi olmasın, olmasın ben de sıkıldım, ee nereye gideceğiz, bozcaada olur mu, olur ama soğuk olmasın bu mevsimde, olsun ne olacak ki, üşümeyelim, öperim seni üşümezsin, üşümem.

bebekte yürüyelim birazcık, sen yürümeyi çok sevmezsin biliyorum, biraz yürüyelim ama, elimden tutmazsın sen şimdi, ama elinden tutmak bi garip bişey değil mi, yani aslında öyle, bak sen de kabul ediyorsun, bak ben de kabul ediyorum ama çiçek al bari, arada alıyorum ama, bir defa aldın ama şimdiye kadar, bayağı ara olmuş demek ki, hava kararmak üzere farkındasın değil mi, niye çiçekciler mi kapanır, senin zevzek yanını seviyorum ben, çok da karizmatikim bence, öylesin tabii, gülmeeee..

biz bu kadar mutlu olalım tamam mı?
tamam..

20061210

f

orhan pamuk'un nobel kazanması akabinde bir kısım medya ve bir kısım arkadaşlarım komplo teorileri ile büyükbaş altında buzağı aramışlardı. lakin o arkadaşlar şu son 2 gün itibariyle bunun boru olmadığını, bizim için övünülecek birşey olduğunu farkettiler sanırsam ya da tipik balık hafızaları ile birlikte atıp tuttukları şeyleri unuttular. neyse bu onların sorunu.

dün türkçe olarak yaptığı konuşmasını okumayanlar var ise okumalarını, hatta en azından biraz birşey yazan herkesin kesinlikle okumasını şiddetle tavsiye ederim. babasını anlatışı, yazmanın ne demek olduğunu söyleyişi.. bazı şeyler kolay olmuyor demek ki kamuran..

sonradan farkettim ki bu oskar olayını çok lehime bir duruma çevirebilirim. şöyle ki: şubat ayında stockholm'e gideceğimdir, obarey, oralarda en meşhur olan şey ne artık: türk, peki ben neyim: türküm. nerenin kızları güzel: stockholm... ahahaha, çaktınız köfteyi.

- hi baby
- baby?
- I'm from turkey. orhan is a close friend of mine
- oh really
- oh yeah..
- he is magnificant
- you should know him, he really is.. do you want me to call him for you?
- can you do that? (kız heyecanlanır)
- uno momento please.. (ben sakinn...)

- abi sen orhansın, kızı vericem sana, ingilizce birşeyler saçmala, pamuk gibi adamsın sen, hadi yiğidom göreyim seni.. çok yazıyo bokunu da çıkarma ama, hadi aslanım.

ya kamuran irenç bir insanım gördüğün gibi, adeta günümüzün nuri alço'suyum, ama olsun, pişman değilim, zaten ben bunları anı olsun diye yaşıyorum.

20061209

f

sesi açıp öyle dinleyin. güneş batmadan önce yazın mojito içtiğinizi düşünün..


20061207

bu bir devrim mi?

evet, uzak diyarlara gittim ve döndüm, sevgi pıtırcığı irenç moda geçersek yazılarımla yeniden karşınızdayım, sizin de çok şeyinizdeydi çok afedersin lamia.

bu seferki otel golf olayıylan içiçeydi, hayvanlar gibi kocaman golf sahaları vardı, tabii küçükken golf sahalarında büyüdüğüm için bu duruma en çok ben sevindim, koyarım toplantısına hani benim topum hani benim sopam dedim, çıktım yeşil araziye. aynen böyle dedim ama pek takan olmadı. bu güzide spordan uzak kalmak değil ama o minik akülü arabaları (ki biz zenginler club car dermişiz onlara, siz fakirler anlayın diye yazdım) kullanamamak bana koydu. gerçi kısa mesafede abinin bizi biryerlere götürdü lakin kesmedi tabii..

para bok olduğu için dedim ki neden masaj yaptırmıyorum, eyvallah, gittik spa'ya, ablanın biri görevli falan, dedim kim yapar bu masaj olayını, erkek bozar bizi. abla da dedi ki: " aaa, siz ne garip şirketsiniz, herkes bunu soruyor". biz dedim homofobik bir şirketiz, bir sorun var mıydı, genel stratejimiz bu, keyfimizden değil. ahaha, güldü tabii salak kadın, neyse lamia, abla devam etti, bayan kalmadı erkek yapsa olur mu? işte o an hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti, düşündüm, ölçtüm biçtim, sonuçlarını hesapladım, tamam ulan dedim, hangi haydar gelecekse gelsin, yaptırıyorum.

bazı şeyler vizyon meselesi, çap meselesi; bana yakışan o an oydu lamia. ohh amca yaptı masajı, tabii erkek olunca geyiksiz duramadı, sen tam rahatlamışsın, salakçana konuşmaya başladı masaj boy: abi siz nerden geliyorsunuz, çok mu stres var sende bu kadar kulunç olmuş, sordukça sordu. baktım olacak gibi değil bu muhabbet beşiktaş ibne fenere kadar gider, kısa cevaplar verdim, sustu. ne yapayım ama yani..

masaj sırasında hep kırlar çimenler düşündüm, aklıma hiç kötü şeyler getirmedim :-)

nihayetinde bu bir devrim değildir, halen uzun saçlı esmer kızlardan hoşlanıyorum. onların benden hoşlanması için herşeyi yaparım, burnuma estetik yaptırıcam, benim patromun babası estetik cerrahmış, rica edicem artık..

ya lamia, işte bööle..

20061205

f

we live in a beautiful world
yeah, we do
yeah, we do
bu dünya çok karmaşık bir yer, hayatlarımızın onda biriyle anlayamadan gidecek olmamız kötü ama yine de güzel..
the smiths dinlemek kadar güzel..
"it is same old s.o.s. "
yanlışım varsa, morrisey baba düzeltsin.. benim uyumam lazım.

20061204

f

Sana umutlar bağlamıyorum. Senden çok birşey beklemiyorum bu sefer. Sana gül bahçesi de vaad etmiyorum, edemiyorum aslında. Şu kaybolmuş beni ne yapacaksın onu da bilemiyorum.

Benim son cümlem seninkiyle tam kafiye olur mu uyduruk bir şiirde, zaman gösterir. Bir sabah uyanınca, yanında ya da değil, sen gelir misin aklıma herşeyden önce, kim bilir? Gelirsen durur musun öylece biryere gitmeden, sen söyle.

Ama güzel şarkılarım var, dinlerken gülümseyeceğin şeyler yani, biliyorsun. bir sigara yakmak isteyebileceğin kadar güzel yani. yüzüme bakacaksın, yüzünde duracağım bir müddet, ikimizin yüzü bir resmin en mutlu yerinde belki,

bahar gelecek sonra, adaya gideceğiz, ikimizin de aklında başkalarından çalınmış hatıralar, unutacağız, bir balıkçıda rakı içerken unutacağız, sahilde yürürken vazgeçeceğiz herşeyden, elini tutacağım senin adet yerini bulsun diye, adet yerini bulacak, bırakacağım, seni sevmiyorum zannetmeyeceksin ya, seni bu yüzden seveceğim zaten.

Sen şimdi bu satırları sana yazılmamış gibi oku, aklının ucuna biraz acaba mı gelsin, bu birşeyi değiştirmez farkındayım, olsun, oldurmaya çalıştığım şeyin ne olduğunu azıcık görebilirsen olur zaten. Olmaz mı?

Sen karar ver, bana söyleyecek cesaretin olduğunda devamını anlatırım..

20061203

d

bu sigarayı bırakamıyorum, iradem yok, yahu benim neden iradem yok, aslında biraz sessizliğe ihtiyacım var.

yarın antalyaya gidiyorum, antalya sıcaktır şimdi, burası bile böyleyse antalyada denize gireriz biz.

sonra perşembe dönücem, oooh cumartesi konser var, nouvelle buraya yumruk havaya, juliet de çok güzelmiş ama ben hastaydım, gidemedim, geçti ama.

there is always one better.. bu salak yazıyı okumayı bırakıp bi on dakika şu sözü düşünün. on dakika çok, zeki insanlarsınız siz 4 dakika düşün yeter.

hugh grant kadar sempatikim.

20061201

f

benim çocukluğumun üçte biri süper baba demek. cuma akşamlarını, geç saate kadar oturabileceğim için beklediğim kadar fiko ve ailesinin maceralarını izlemek için de iple çekerdim. o akşam gelen misafirler eğer diziyi izlemeyip kafa ütüleyeceklerse taramalı tüfek bulup neler yapabileceğimi düşünürdüm. baktım ki tara tara ölmüyorlar, ben de tv'nin hemen yanındaki yere daha onlar gelmeden oturur, yerimi kimselere kaptırmayıp sesi de açardım.

bu hikaye böyle uzar gider, üç sayfa yazabilirim konu hakkında lakin bu akşam julia ile bir dizinin içinde fiko'nun son sevgilisi genç kız vardı hatırlarsanız, işte onu görünce ve yahu bayağı yaşlanmış diye konuşunca farkettim ki üzerinden 11 sene geçmiş. tabii o 11 sene yalnızca o arkadaş için değil, bizim içinde akmış gitmiş. vay be, ulan cidden yaşlanıyoruz, nerdeyse 11 sene önce 11 yaşımdaydım ben, şimdi tarihimiz olmuş. papa bizi okula gönder..

bu işkolik mevzusunun özünü de anladım. yaklaşık bir haftadır eşşek gibin çalışıyorum çok afedersiniz. bu akşam 6'da işten çıkınca eve geldim, sonra salak salak uyudum, uyandım, nasıl bir boşluk.. ne yapıcam lan ben şimdi diye düşündüm, cidden düşündüm, içim sıkıldı. gazete falan okudum, kitap okudum biraz, açmadı. hani benim excelim, hani benim powerpointim dedim kendi kendime. bi siktir git dedim sonra da, normale döndüm.

başka türlü birşey istiyoruz da istemek yetiyor mu be gabriel.. istemenin yettiği yer yapsın japonlar..

hiç yazasım yok, farkedildiği üzere..

" i dont mind if you dont mind.." the killers - read my mind.. dinleyin