20091130

f'latun

bazen hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçsin istiyorum, bunu öyle çok istiyorum ki gözlerimi kapatıyorum.

dokuz yaşındaki bir kız çocuğu babası okul çıkışına kendisini almaya geldiğinde nasıl mutlu olursa, diyelim ki kış akşamüstüsü erken kararan bir saat beş olsun aklımızın zil çalan okulunda, hava biraz soğuk aman paltonu sıkı giy zamanlar, o kız kadar mutlu olmak istiyorum.

aylak dolaşan adamlar arasına karışıp şarap parasını denkleştirdiğimde büfecinin karşısına dikilmek istiyorum. ikimizin de birbirimizi anladığı bir bakışma, dünyanın bütün sorunları bir anda çözülüveriyor, büfecinin bir işareti ile tezgah arkasındaki çocuk şarabı gazete kağına sarıyor sonra, gazete kağıdı bizim sizden farklı olan her yanımızı örtüyor, güya, aranıza karışıyoruz eski ve kirli kıyafetlerimizle, aylak ama ayık adamların taklidini yapıyoruz, çok da umrumuzda ne düşündüğünüz, büfeci bir vakit sonra yeniden buluşacağımızı nasıl biliyorsa, siz de bunu biliyorsunuz. üstüne bir tel sigara da bulursam daha ne isterim'kiyi istiyorum.

içinden sadece yol geçtiği için şehir olabilmiş yerlerden birinde, ana caddenin hemen arkasında meyhanelerin olduğu sokağa yeni açılmış bir müzikholde canlı müzik dinleyen delikanlı olmak istiyorum, tam üç saat 23 dakika. bunu arkadaşlarıma anlatacağım yarın, hiç duymadığım türküler dinledim diyeceğim, çalan çocuk istanbulda da çalıyormuş, oralarda nereden para yetecek de gideceksin diye hava atacağım. eve sarhoş döneceğim velhasıl, sokağın başında o yalpalayan halimi düşmesin diye gözleyen seni görmek istiyorum.

bahsi geçen tüm kahramanlardan öncelikle kendim adına, sonra sahip olamadıkları neşeli zamanlar, sonra öylesine geçen zamanlar, son.

sonra gözlerimi açıyorum.

20091126

v.d

sonra ben bikaç güzel yalan söylerim. güzel dediğin kime göre neye göre sevgilim.

arabalar geçer sana olan aşkımın şiddetinden ve alakasız cümleler ve ben olur olmaz veda ederim. alelade kelimeler bulurum sonunu zor getirdiğim kitaplardan, birbirini fazlaca seven iki arkadaşın sıradan konuşmalarından kopya çekerim, bir teyzenin yeğenine hayat hakkındaki öğütleri, hepsinden çalarım üçer beşer, nasıl olsa, sana olan aşkım herşeyi sen affetmesen de affeder.

konuyu çarpıtmayalım sevgilim. ben veda edersem faili meçhul olur senin cinayetin, iz bırakmam ki şinaslı kafiyelerde peşimden gelesin. veda dediğin ağır mevzu çünkü, kırıcı, üzücü ve şemsiyen olsa bile kurtaramaz seni bazı yaralardan, oysa ben senin bazı yaralarından olmak istemem, beni unut git isterim, içinde ben geçen bunca şey söylediğim için bile suçlu hissederim kendimi, kendimi senden fazla sevdiğim için suçlarım avukatıma kendimi, kendimi ölü bulmak isterim bir gazetenin üç buçukuncu sayfasında, veda dediğin öyle olmalı zaten, veda dediğinin dönüşü varsa fasulyeden veda, ölmüş gibi veda etmeli insan, lakin ölüler adına konuşmam gerekirse bizim hiç umudumuz kalmadığından öldük a kuzum, bunu da eklemeliyiz bir kenara.

sana veda edersem, bikaç şehirden vazgeçmesi gerek dünyanın, içinde r olmayan'ları tercih ederim.

ps: tüm son sözünü söylemeden gidenlere..

20091122

Gültepe'de bir noelzio

önceden ne kadar çok yazarmışım, bu bloğu ne zaman açsam onu fark ediyorum. basit bir prensibim bile vardı, onu da hatırladım, haftada iki adet yazı gibi bir şey, hafta içi bir adet, hafta sonu bir tane, yatmadan önce. ben yazmayınca dünyada birşey mi değişti, hayır tabii ki, birkaç sevgili arkadaşımız biraz daha yazsana dedi, kızdılar, o kadar. fakat sonradan anladım ki onca yazı, aslında benim dünyaya farklı bir gözle bakmamı sağlayan yegane şeymiş, birşey değişmemiş ama yazmaya yazmaya, nefes alırken not tutmayı da unutmuşum; minik detaylar, yanımdan geçen insanlar, harikulade sıradan vakalar. hepsini yaşamışım da yazması eksik kalmış, yazmayınca uçup gitmiş söz, yazmadığım için öylesine oluvermişler, iç güveysinden hallice manalı kalmışlar, çok da kalmamışlar bile.

yazma işi böyle yani Lamia, kapatalım o bahsi, başka birşey anlatayım ben sana. Bugün, yaklaşan noeli eş durumundan heyecanlı bir şekilde karşılamaya hazırlanırken, madem meryem ana bizim de anamız, nerede bizim çam ağacımız diyerek ne menem bir dükkan olduğunu anlamadığım euroflora denilen yere gittik, aslında götürüldüm diyeyim, sevdiceğim mutlu olsun diye giderim ben öyle yerlere Lamia, benim de bu huyum işte. yalnız euroflora meğersem bu işin babası imiş, onu da öğrendik. iyi güzel de, benim için istanbulda kendi habitatım olan birkaç semt dışına çıkmak çiledir, derttir, tek dişi kalmış canavardır adeta. neyseki çok zorlanmadan euroflora denilen karmaşık tükkanı bulduk kağıthane'de. çam ağaçları, bilumum süsler, noel amcalı stensil bile var. bu garip dünya içerisinde bizim gibi hevesli birkaç kimseyi de görünce dedim yalnız değiliz, bu kadar insan daha bir ay önceden çam ağacı derdine düştü ise kesin uzaylılar vardır, neden olmasın. ayrıca Tanrı çinlileri korusun, onlar olmasa bizim gibi orta halli vatandaş nasıl alır evine kocaman ağaç, çekik gözlülere olan saygım ve kapitalizmin elle tutulur haline ikiyüzlü sevgim kabarıverdi.

bir de noel güzergahında Gültepe gerçeğiyle tanışmış oldum sevgili Lamia. dedim ya, ben kendi habitatımdan çıktım mı (hepsi güzide semtler çok şükür hakan şükür) biraz şaşırıveriyorum anlayacağın, Paris'te büyüdüğüm için (bonjour!!) sokaklara dökülmüş insanlar bana garip geliyor pazar günü. yolun ortasından yürüyen ve korna çalsan bile aldırış etmeyen kafası belli ki başka yerde yaşlı amcaları hayretle izliyorum. çocukların yüzündeki o masum ve mutlu ifadeyi, zenginlerde olmayan o garip saflığı gördüğümde normal hayatımdan biraz kaçmak istiyorum. mahalledeki esnafın zayıf olduğumuz için bana ve sevgilime takılmasına, üstelik bunu ilk tanışmamızda muhtemelen de son görüşmemizde yapması bana babamın neşeli arkadaşlarını hatırlatıyor, ufaklık zamanımdan. çekçek arabasıyla çöplerden birşey toplayan kirli sakallı adamın, çekçek çuvalına "mülk Allah'ındır" yazması manidar değilse nedir? google isminde internet cafe, snowy grosmarket diye market açan kimselerin arada kalmışlığı, o aranın yaratıcı havası, o havanın kendi içinde tutarlı hali, yol kenarındaki süslü boyalı ucuz çantalı kızlar, bütün bunlar sevgili Lamia, beni bazen kendime getiriyor da kaybolmuyorum herhalde.

daha yazacak şeyler var, yazmak gelmiş içimden o belli. cümle bazlı şeyler yazalım dedik o da yalan oldu, bundan sonrası için kendime ve okuyan birkaç kişiye söz verecek yüzüm de kalmadı, olsun deneyelim en azından, denemeyen kahraman olamaz.

yayınla kaydı Lamia, kayıtlara geçsin.