20060228

f

İtiraflar:

  • Sigara sayım giderek eski seviyelerine yaklaşıyor. Kendimi kandırıyorum azalttım diye, kendimi okul çıkışında dövücem.
  • Ölüp bitmediğim hayallerim yok diye kendime kızıyorum. Yakında uzaya çıkmak için nasa’ya başvurucam, masa’da yemek yicem, kasa kasa domates alıcam.
  • Finansal açıdan kontrolü olmayan biriyim. Kredi kartı zedesi olucam, başbakanın karşısına çıkıcam, devlet bize yardım etsin, komünizm ilan edilsin dicem.
  • Kitap okuyamıyorum. Beni okuyan kitaplar alıcam, yirmidokuzuncu sayfayı yırtıcam, duvarıma asıcam, her gece yarım saat okucam, on dakika unutucam.
  • Fazla televizyon izliyorum. Şov dünyasına giricem, çıkıcam, bi daha giricem, her akşam televizyonda olduğum için bu kadar fazla izleyemicem.
  • anonimus ezicem. arabaylan giderken kaza süsü verip bonus toplar gibi anonimus ezicem, bu işi süratle yapıcam.


20060226

f

amerikan filmlerinde fbi ve cia ile normal yerel polis arasındaki o çekişme bitsin artık. artık yerel polisin işlerine karizmatik olduklarından karışmasın cia; fbi ota boka girmesin, kimliklerini göstermesinler; yerel polis bu özel adamları görünce "lanet olsun dostum" demesin. yazık, bu ikili delilik artık sona ersin..

kaçak vcd-dvd-ntv satılırken üzerinde "abi, bu film oskara aday ama görüntü bok gibi, bizim mal hasan gizli kamera ile çekmiş" yazsın. kandırmasınlar bizleri, umutlarımızla oynamasınlar, patlamış mısırımız üzerindeki pis ve kanlı eller çekilsin artık.

------------
bu haftanın şarkıları
1) fragments of life - roy vedas (bu şarkı için bile sevebilirim seni, bunu aklında tut)
1) mardy bum - arctic monkeys
1) i dont know what i can save you from - kings of convenience

"You're giving an angels gone and then you're suffering inside my blame" fragments of life içinden..

unutmadan misSmile, kimse ismimi senin kadar güzel söylemedi benim, söylerken gözlerimin içine bakmadı.

20060225

f-s

Bazen hayat ağır konuşabilir ve o zaman yenildiğimizi sanırız, havlu atmaya yakınken filmlerdeki gibi parlak dönüşler yapabileceği aklına gelmez adamın, olmaz zaten, filmlerde olur böyle şeyler, kahramanlar asla ölmez mesela bitime on dakika kalana kadar, hayat ağır konuşur, kahramanlar dinler ve cevap verir, sen susarsın, havlu yerde.

“ ardından yerdeki havluyu alan Miguel, yüzünü yıkamayı pek sevmeyen ve Louis’in sinirli bir sabahı olduğunu anladı.
- herşey yolunda değil mi Louis?
- Yolunda dememi mi bekliyorsun?

Sonra Louis kapıyı kapattı ve hızlıca yıkanmış yüzünün üstündeki kötü şeyleri iyice silmediği için kendisine kızdı. “

Bazen yeniliriz, biter, içimizde bir küçük kasaba acır, yaşlı teyzeler cama çıkar ne olup bittiğini öğrenmek için, susarız, suskunluğumuz deniz kenarına gider, balıklar kaçar, hafif bir rüzgar, hava kapalı, için acır, dokunsalar ağlayacak gibi olursun, dokunan olmaz, kısa cümleler..

“ yürümeye başladı, soğuk, bu saatte benim ne işim var burada diye düşündü, bu saat kaçtı, kaçı kaç geçe geçmişti kendinden,
- ben senin kısa cümlelerini seviyorum.
- Beni boşver, ben iyiyim, beni boşver..

Sonra Alberta en sevdiği şarkının sözlerini unuttuğunu farketti, yerine bu diyaloğu koydu, yazım yanlışı bir aşk aklına geldi, gitti. “

Bazen böyle olur, faili kendinden meçhul bir cinayete kurban gitmek istersin, telefonunda kayıtlı seri katillerin hepsi meşgul, kendini öldürmeye yetecek kadar sen kalmamış, ne oldu, birisi bütün baharları cebine koyup sonları bize mi bıraktı, biz var mıyız, hiç bir cümlenin içinde elinden tuttum mu ben senin ?

“ – beni öldürsene.. “

20060223

f

Bizimkisi simetrik bir aşk hikayesi.

Sen ne kadar acı çekersen, ben o kadar yok oluyorum.
Sen ne kadar güzelsen, o kadar uzak duruyorum aynalardan.
Ne kadar kaçarsan, ben o kadar geliyorum sana.
Sen ne isen, ben oyum.
Ne kaybedersen, benim çekmecelerimden çıkıyor.
Ne kadar gülümsersen sen, o kadar pekiyi geliyor karnemde.
Hangi sokaktan geçsen, köşebaşındayım ben.
Şehirlerarası otobüslerde bir arkanda oturuyorum.
Saçlarını topladığın kurşun kalemle yazıyorum ben.
Bildiğin cümlelerin virgülüyüm,
beni boşver,
sen
noktamsın.

20060221

f

bahar geliyor.

oysa ben daha hazır değilim. temizlik yapmak lazım şimdi. kıştan kalma karları halıların altına süpürmek lazım, biraz daha gülümseme bulmak gerek bir yerlerden, malum önümüz yeşil bir ilk'li bahar, soran olsa neden böylesin sen diye, son'lu vakitler diyemezsin.

iki ile ikinin sıfır ettiği yerde oturuyorum, karmaşık cümlelerin basit adamıyım, harika yalanlar söylerim kendime, prensiplerim yok benim, olmadı hiç, ağır mevzulardan anlarmış gibi yaparım, senin kadar güzel gülemedim hiç ya da ağlayamadım, önemli birşey sanırım varlığımı, sırf ayıp olmasın diye. kimse benim resmimi çekmez, resimlerde iyi çıkmadığımdan

herşeyi yoluna koyup gideceğim, lakin daha vakit var, daha yazılması gereken şeyler var, bitirilmesi gereken hesaplar, bakkala olan borcumu ödüyeyim, gideceğim..

20060219

f



yolunda gitmediği için mi hüzünlü şarkılar dinliyorum, hüzünlü şarkılar dinlediğim için mi yolumda değilim, bilmiyorum.

iki bahar, başında ilk ya da son olması farketmeden neden bu kadar birbirlerine benzerler, hangisinde kuşlar göç ediyordu, geri dönünce neler değişmiş anlayabiliyorlar mı mesela, iki yağmur arasındaki 5 küçük farkı bulabilir misin sen?

belediye otobüsleri şehirler arasındakilere özeniyorlardır herhalde, mola yerlerinin zengin misafirleri diye düşünüyorlardır, kabul etmek lazım diye konuşuyorlardır kendi aralarında yolcular onları daha çok seviyor, ama inanın bu tamamen herkes oturabildiği için.

gitmek bile gelmiyor içimden, içim o kadar gitmiş olabilir mi?

f

Bütün günlerimi cep telefonuna indirdiğim küçük futbol oyunu ile geçirmek, hayatın geri kalanını görmezden gelmek, sonra uyumak, uyanmamak zorunda olmak istiyorum. Kendim için bu sıralar en iyi dileklerim bunlar, şunları dileyince olmuyorsa bir gol atarım cep telefonumun 5 tuşuna basıp belki herşey düzelir.

Bir de; iki kişiden ateş istediğimi gören teyze, karşı masadan gülümseyerek bana kibrit attı, bende kalması için. oysa ben ondan hiçbirşey istememiştim. Ne harika insanlar var..

bir üçgenin iç açıları toplamı 90 ediyor ya, 90'ına da koyim, size birşey olmasın.

20060218

f

Hani yazın çok sıcak olur, ama yapacak başka da birşey olmaz, balkonun kapısını biraz açarsın, ama sıcaktır, çok sıcak yani, yağmur sıcağı, sonra divanın birine uzanırsın, ardından her zaman değil ama bazen soğuk bir rüzgar eser, serin, böyle biraz rahatlarsın

İşte ben o rüzgarı özledim..

20060216

f

Akıllı ve zeki bir insanın yeryüzünde en fazla kızabileceği şey “güzellik” olmalı.

Çünkü akıllı ve zeki (will be mentioned as a.v.z. --> avize) insanlar hayat karşısında herşeyi yapabileceklerini, istedikleri şeylere öyle ya da böyle ulaşabileceklerini düşünürler, netekim haklıdırlar da. Lakin insan evlatlarının birer tasarım olduğunu düşünürsek, bu tasarımın da bazen pek iyi olmadığını yanına koyarsak ve ufak modifiyeler dışında elden birşey gelmediğini de ilave edersek, kabul edelim, güzellik avizeler için her zaman kaotik olmuştur.

Avizelerin fiks geyiklerinden bir tanesi de güzellik mi yoksa zeka mı ola gelmiştir, bu sorunun cevabı ikiye ayrılır (beş seçenek olduğu için)

-- Güzellik: bu avize arkadaşa sorarsanız hayatında muhakkak ters giden bir yan bulacaksınızdır. Avize olduğu için farkındalık denilen şeyin garip travmasını yaşıyordur ve zaten ihtişamlı olan güzelliğin büyüsü daha çekici gelmektedir.
-- Avizelik: bu yanıtın ise elle tutulabilecek tek yanı kendinle barışık olmak denilebilir. Avize inatçıdır hatta muhtemelen okumuş çocuktur, acı çekmeye meyillidir.

Gerçekten çok güzel birisine bunun nasıl birşey olduğunu, aynaya baktığında hayatındaki en önemli varlığını mı gördüğünü, farkedilmenin (farketmenin değil) nasıl birşey olduğu gibi bir sürü soru sormak isterdim.

Güzellik haksız rekabettir. Aynı şeyi avize için de söyleyebilirsiniz lakin avize’nin farkedilme koşulu bile başka bir avize’ye bağlıdır. Bu da ciddi bir fark yaratır.

devam edecek..

20060215

g

Dün o kadar çok içmişim ki o kadar çok içmemek lazım. Malum bizim yaşımız da kemale erdi, işinde gücünde insanlarız, emekli olunca insan içebilir, öğrenciyken de içebilir, haftasonları da içebilir ama çalışırken ve haftanın içindeyken içemez, içmesin yani, sular kesik olsa duş alamasam nasıl ayılacaktım, nasıl memuriyetime devam edecektim, peki sen Corona peki sen Absolute bunları düşündün mü, bi düşün bakalım.. haklıyım değil mi, ben hep haklıyım zaten.

Ayrıca ilgilenen olursa, sahtekarlık da yapabilir ama meşhur olmak falan istiyorsa yani şunu yapsın: bir hayat kadını olaraktan maceralarını yazsın, burası turkey, çok tutar, gazetelere falan çıkarsınız, hatta çıkmazsınız, bööle gizli resimler falan gönderirsiniz. Hayır o kadar yazıyoruz bari biri ekmek yesin bu işten.

Bi de sabah alakasız şekilde sigara ararken çakmak dahil olmak üzere full bir paket buldum, sonra dedim ki “hacı hacıyı mekkede, hoca hocayı tekkede bulurmuş”. Hey yavrum, atasözüne bak, bizim atalar harika. Ama benim en favorim “ bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü..” bu kadar kolay anlatan, nükteli, komik bir cümle daha var mı, yok, atalar oturmuş, düşünüp taşınmış söylemişler.

Ama gençler, dediğim gibi o kadar çok içmemek lazım, içmeyin şu mereti.. meret kelimesinin ayrıcana hastasıyız, büyüyünce meret olucam. Bi de bi arkadaşım bana “ne sikim bi insansın sen” demişti, ona çok gülmüştüm, ayıp ama. Ama yani..

20060213

f


(silenzio'nun hastasıyım)

Dünyada en kolay satabileceğiniz meta sekstir. Aşk, sevgi, saygı, marka, logo, ahlak bunlar da yerine göre para yapar ama seks garantili bir yatırım aracıdır.

Klasik olarak bu konuyu “aman işte, bizim halkımız sekse aç” diye ele alırsanız biraz subjektif bir pencereden bakarsınız, evet öyledir lakin bu insanlık tarihinin en ucuz ama bir o kadar da önemli alışverişinin new york’taki bir mağazanın vitrininde ya da paris’te bir billboard üzerinde karşınıza çıkacağı gerçeğini değiştirmez.

Tabii ki melissa p.’nin kitabını okumadım, yusufçuk ne vakit gelir gider, umurumda da değil. Lakin bu genç kızımızın farkettiği şey de yukarıdakilerden farklı değil, onaltı yaşındaki liseli bir kızın cinsel hayatı elbette ilgi çekici olmalı, erkeklerin liseli fantezilerini de hesaba katarsanız, amerikanyalıların deyimiyle “yes, it works” , melissa da şut çekecek kadar net bu pozisyonu gördü, ölçtü biçti gol oldu. Şahsen ne anlattığını bilmesem bile yazarının “ okurken mastürbasyon yapabilirsiniz” diye bir röportaj demeci verdiği basılı kitabı kütüphaneme sokacağımı sanmıyorum, o paraya illa basılı materyel alacaksam pazar dergilerinden alırım şamdan gibi. Okuyan kişi kadın ise bir gariplik, erkek ise sapıklık aramaktan başka bir düşünce de aklıma gelmiyor. Peki melissa p kura sonucu benimle yemeğe çıksa gider miyim, of course, dediğim gibi öyle ya da böyle, sex sells, yemeyelim birbirimizi.

Daha enterasını ise okuyan oldu mu bilemiyorum ama amerikada gerçekleşti ve radikal Cumartesi de yayınlandı. Travmatik bir erkek çocuk hikayesi, annesi sayesinde kötü yola düşüyor, kadın olmak istiyor falan. Celebrity’ler yazık sana diyerek sahipleniyorlar, okuyanlar da gözyaşı. Lakiiin, gerçek ortaya çıkıyor, yazan 25 yaşındaki acıların çocuğu yerine 40’larında zeka küpü bir kadın. Nasıl, harika değil mi?

Sonuç: bu konu hakkında daha üç sayfa yazılır, reklamları biraz dikkatli izleyince, filmlere, kitaplara, markalara azıcık bakınca ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.

20060212

v

Ben hep senin bu şehrin bir yerinde nefes aldığını düşündüm. Düşünsene, senin de kendine ait dertlerin var ve sen bile yıllar sonra bunlara bakıp güleceksin. Sen, bu şehrin bir yerinde, benden habersiz, lakin saatlerimize ne diye bakıyoruz ki farketmeden, işe yarım saat geç kalmışsın ne ziyanı var, her sabaha bir gün daha yanında uyanmayarak başlıyorum ben, bütün günlerimiz 1-0 yenik başlıyor yani, 1 sensin, 0’lar benim.

Gooogle nasıl yanlış bir arama yapınca, bilmiş bir eda ile “ did you mean ....” diye soruyorsa ve bu soruların çoğunda haklıysa işte bak ben oyum. Sensin diyerek enter tuşuna basıyorum hayatımın, birkaç result sonra anlıyorum ki close tuşu gerekli, sen öyle istiyorsun çünkü, bak gör diyorsun, birgün ben gelince aklında soru işareti kalmasın, evet, iyi insanlar onlar ama senin yarım kalan cümlen benim, boşuna arama.

now the silenzio launches his new concept: Searching for “the you”

20060211

v

Bazen de yağmurlu bir hava olurdu, dışarı çıkıp oynayamazdık. İşte o havaların birinde, saat yağmuru yarım geçer iken, babam lojmanın etrafında kornalar çalarak camdan bakmamızı istedi, 92 yılıydı ama artık bizim 93 model bir şahin arabamız var idi, kasım ayında bir sonraki yılın modelleri çıkarmış meğersem, babam öyle demişti. kara şimşek gibi birşeydi o, reno 9 broadway ile doğan slx'leri hesaba katmazsak ve TRT1’in 2 olamadığı vakitlerdi, mutluyduk.

İşte o TRT'nin 1 akşamında ‘geçmiş bahar mimozaları’ diye bir dizi ekranlarımıza konuk olurdu. Oysa ben hala mimoza neye benzer bilmem; ama o isim, hiç izlemesem bile o dizinin zincirleme isim tamlaması aklımın bir yerinde kalacaktı ve o gece cırtcırtlı ayakkabıdan bağcıklıya terfi edecektim. Annem ve Berrin teyze olanca sabırları ile bana 3 farklı yoldan bağlamayı öğretecekler, ben dalga geçecektim ve aniden annemin kızgın bağrışı ile zihnim açılıp LA gear marka ayakkabılarımla başbaşa kalacaktım. O zamanlar La gear marka ayakkabası olmak ağır sorumluluktu, reebok’ın pump modellerinden bir önce..

Lakin ben hiç bir zaman susam sokağında yaşamak istemedim, teenage mutant ninja turtles’ta daha karizmatik kelimesi icat edilmeden öyle olan splinter ustanın genç öğrencisi olacaktım, artık ne iş gelirse, edi ve büdüyü zor durumlardan kurtarabilirdim, dıtdırıdıdıtt ghost buster’ta hayalet avlardım, transformers optimus prime’da kötü robotlara karşı savaşırdım. Hayallerim ve kahramanlarım vardı, bir de mikasa marka basket topum. almanyadan gelmiş kontra-pedal bisikletimi asker abi 'bu kız bisikleti' dediği için listeden çıkardım.

Misket oynamaya çıkmadan önce, şans getirmesi için, ışığı açar ve olanca sesimle “ışığııın gücüüüü” diye bağırmayı ihmal etmezdim, büyükannem farketse kadıncağız yeni bir din bulduğumu düşünecekti, neyseki elimdeki tüm misketler ütüldüğünde (?) bana kıyamaz, kesesinden birazcık para çıkartır ve beni markete yollardı, yenilerini almam için: kaybetmek kaç para, kazanmak ne demek anlamaya çalışırdım.

Güzeldi be..
(bu yazı gölgelerin gücü adına yazılmıştır)

20060209

f

sanırım sıtma böceği beni ısırdı ya da metamorfoz geçirip ufak bir ayıcık oldum.

bir uyku iki uyku sormayın. 6 saatle cin gibi dolaşan ben, 8 saat uyuyorum akşamda eve gelip bir iki saat daha uyuyorum, yetmiyor. hatta uyumak ne kelime adeta bayılıyorum, kendimden geçiyorum, çünkü kalktığım zaman neredeyim, ne yapıyordum falan kısımları ilk yarım saat için tamamen boşluk. biri gelse böbreğimi falan alsa ruhum duymayacak.

zaten kışı da bahardan ayıran şey, en azından benim gibi kış uykusuna yatmaya meyilli ayıcıklar için evde pineklemeye 85 derece ile meğilli olmak ve senin kafanda y mi yoksa ğ mi ayrımını yaratmak, farkedecek mi, ne demiş nilüfer ablaların en güzeli her yerde kar var ve ben solgun ışıklı evimde salak sepet oturmayı seviyorum.

zaten ben seni de kapalı bir cuma öğleden sonrası hava soğukken ve her an kar yağabilecekken sevdim, e sevdim de ne oldu, yalan.

uyuyacağım ben şimdi..

20060206

f

ah zavallı kızım şebnem, şimdi de almanyanın ikinci güzeli seçildin öyle mi? türklerin yeni gururu, kullanılıp bir köşeye kağıt gibi atılmış şebnem, 90-60-90 şebnem.. futbolcuların top listelerini zorlayan hanım kızımız, namus timsali "bekaretimi kimseye vermedim ama" diyen kimse, dergilerin kapaklarındaki kimseye vermedim ama heran herkese verebilirim diyen ahlak abidesi şebnem, savaşayın röportaj yaptığı saf kızımız, acıların kızı, yalnızca fotoğraf çekimlerinde cheeeese diyerek gülümseyebilen gurbetçi, tutunamayan şebnem, neresinden tutarsan elinde kalacak şebnem, güzelliğin başa bela olduğunu gösteren iq fakirim, yoksulum.

üzülüyorum bu kız için, salak çünkü, ey allahım, sen de ne diye verirsin bunlara güzelliği bilemiyorum, üzülmesem bu kadar yazmazdım.

f

Arkadaşlar,

Sigara bırakma deneyimimin sonuçlarını paylaşmak isterim:

Gelebildiğim nihai nokta 7 sigara, bazen 6 ama beş değil, dört yalan, üç hayal, iki bir, here you go.. bırakamıyorum ama azalttım, bırakmayı ne kadar istiyorum hiç ölçüp biçmedim gerçi, t

Vazgeçmek hep bu kadar zor mu, değil, bırakmak yarım kalmak diye mi geçiyor bazı sözlüklerde belki, kültablaları kocaman yalancılar demek ki, umut taciri kibritler, üstü kalsın.

Ama sen, karanlıkta, hiç gözlerini kapatıp sigara içmemişsindir. Yaksaydın, karanlıkta küçük, ama küçücük bir kırmızılık görürdün, yanardın.

20060204

f

bööle salak bir tatsızlık var üzerimde. bunun üzerine düşündüm taşındım veeee kendimi sinema sektörüne adamaya karar verdim: konulu porno film çekeceğim.

şaka bir yana, farkında mısınız bilemiyorum lakin if istanbul 16 şubatta başlayacak. festivalin yanında bağımsız, ipini koparmış ve bu hafta sinemalarda bunu izleyeceğiz diye haber bültenlerinin sonunda kayda alınmayarak tanıtılmayan filmleri izleyebileceğimiz, güpper bir olay.

şahsen afm paçoz sinemalarının nasıl oldu da bööle bir aksiyona yelken açtığını anlayabilmiş değilim. ulan cidden bu işlerde para varsa sinematek açsak kurtulur muyuz devlet memurluğundan diye de ciddi ciddi düşünmekteyim.

neysem: şu filmlere gideceğim, seçtim, umuyoruz işler güçler pek olmaz ve başarıylan bu amacımızı yerine getiririz. bir on tane vardı ama, here is my top four, six, eight, heyt...
  • Hayatta Kalmanın 5 Yolu
  • altüst
  • ben sen ve diğerleri
  • kaena: kehanet

20060202

en

Ve bazen kolay yerine denk gelebilir aşk insanın, ayağının ucuna seke seke düşer, yerden alıp elinde tutarsın birazcık ve bir an ve’nin en bağlaç olduğu an gözlerin gözlerine uğrar, bir sigarayı içine çektiğin zaman dilimi ne kadarsa o kadar; cebinde hala boş yer varsa, birazcık ve azın bir kadar az olduğu kadarsa yani, anlamamazlıktan geldiğinizi anlarsınız, anlamamak en anlamlı şeydir aslında ve devrik cümleleri teker teker yerden kaldırıp gitmek, gitmek, gitmek

Şimdi bu karmaşık kelimeler içinde sana söz veriyorum,
Sen gelene kadar ne varsa ne yoksa, yokluğun ne kadar varsa işte, hepsini unuttum . .

Uykusuzluğumun gözleri kapalı kraliçesi, saçlarını düzelttiği o saniyelerin birisinde kocaman kadınlara dönüşen küçük şeyim, herşeyim, sözlerini ezberleyemediğim şarkı,

bana yalanlar söyle.