20100322

f*tv

benim blogum bir takım adsız'ların yorum yeri. benim blog'um bir gavur icadı, yoksa bildiğin günlük. benim hatıra defterim de vardı zati küçükken. hatta yan sınıfta bir abla kız yazmıştı da sevinmiştim, bana demişti ki sen çok şirinsin. insan 11 yaşında yakışıklı olamaz zaten. olsa ben olurdum. gerçi ben yaşlandıkça daha bir güzelleşen erkek modeliyim, bunu da tarihe bir not olarak düşelim.

sonra geçen babamla oturduk, babam mülayim insan, birşey okuması gerekti, ne olduğunu hatırlayamadım ama birşeye yakından bakması gerekti, babamın. insanın babası yaşlanır mı? babam gözlük buldu sehpanın üstünden, yakın gözlüğü, babam on santim dibimde, önce beyazlamış saçlarını gördüm, sonra babam gözlüğü taktı, babam gözümün önünde yaşlandı, babam gözlüğünün ucundan ne olduğunu hatırlamadığım şeyi okumaya başladı, babamın gözünün kenarında biraz kırışıklık gördüm, oysa benim babam mülayim adam, benim babam yaşlanır mı? içimin bir içinde yer etti bu hal, dedim ya, babam.

bir kadeh şarap yazasım geldi.

bazı şeyler benim ve sessizliğim arasında. bazı şeyler golünü atmış bir futbolcunun oyundan alınırkenki sevinmiş hali. bazı şeyler ikimizin ortasında. eski bir şarkıyı dinleyince yeni birşey düşünmek gibi bazısı. "yol aldım sevdalardaaaaa kendimi bulmak için.." bak sana da oldu. bazı şeyler böyle, oluveriyor herkese. bazı şeyler benim ve şirkette çiçekleri sulayan amca arasında. hızla geçen zaman ve aniden yaklaşıveren bahar arasında olanlar, bunlar kolay mevzular. bazı şeyler 2. sayfanın sağ alt köşesi. bazı şeyler eminim ki senin de başına geliyor, bazen.

bugün eski bir kırtasiyenin vitrininde masal kitapları gördüm; parmak çocuk, güliver, ayşegül biryerlerde.. yahu hangi şey çocuk kitapları kadar masum olabilir? benim sevgilim cunsen gitmiş küçük prens'i almış, onu okumuş gelirken..

küçük prens şirin, yaşlanınca umutluyuz kendisinden; babam aynı babam, mülayim, gözlük onun değildir zaten; bazı şeyler bazen iyi bazen sonbahar, bu da sonbaharı sevdiğimden.

şarap demiştik, bir kadeh şarap.
sonra yazasım gitti, gelir yeniden.

20100307

f*e

imkanın olacak yazı yazacaksın.
lakin benim uykum vE.

eksik kalan cümleler adına
iyi huylu yalanlar bir de.

yazmayacağım, neysE.



20100301

f*you wasted it

şimdiden söyleyeyim, uzun yazacağım. şimdiden söyleyeyim, bir gün delirip aranızdan gideceğim, daha doğrusu deli gibiymiş yapıp aranızdan kaçacağım. lakin konumuz bu değil, benim de şimdilik böyle bir cesaretim yok. dediğim gibi, uzun yazacağım, bu nedenle şimdiden susayım.

sana kalırsa bahar kaç gibi burada olur, bana onu söyle, söyle ki uzun uzun yazayım.

dışarıda kuşlar var, denize yakınlar, siz hiç martıların gecenin bir vakti bağırmalarını dinlediniz mi? doğrudur, benim de sabaha karşıyı görmeyeli çok uzun vaktim oldu. sabaha karşı önce bir mavilik, sonra kuşlar. bir keresinde sokakta bir evden diğerine yürüyordum da pek iyi şeyler söylememişti kuşlar, sabahın dördünü kırk dokuz geçiyordu, hayat geçiyordu hemen sağımdan da kuşlar bana bir şey söylememişti, kırgın değilim ama aramızdaki samimiyete inancım kalmadı.

güzel şarkılar söylemek isterdim ama elimizde bunlar kaldı, idare edelim.

'adsız' dedi ki böyle yazar mı olur? yazar dediğin üretken olur dedi adını vermeden. bu bana çok koydu, kaç gündür aklımın ucunda duruyor da bir şey demiyorum. ah adsız, hiç öyle denir mi? ben yazmasam da dönüyor dünya ve mutlu mesutum demek ki, insan hiç başkasının kıçıkırık hüzünlerini ister mi? adsız bana dedi ki otur biraz as suratını. adsız'a karı boşaması kolay, adsız bir kahramanlık yapana kadar isim de vermiyorlar, adsız yeteri kadar acı çekince güzel günler göreceğiz çocuklar.

kuşlar demiştik, uçtu gitti kuşlar.

ben geçen gün bebekten arnavutköye yürüdüm noktalama işaretlerini üstüme iyilik sağlık evde unutup. yanımdan eski arabalar geçti, daha yeni oldukları belli sevgililer, balık tutan amcaların yanından yürüdüm, yaşlı bir çocuk geçti yanımdan, hava kapalıydı, yağmur geçti üstümüzden, camdan baktı zengin insanlar bu garip halimize, benim yanımdan içimin anlamadığım buruk hali geçti, ben yürüdükçe büyüdüğümü farkettim maalesef ekleyerek cümlelerime, yanımdan bir ağaç ve sardunyalar geçti, iki tane yalan üç tane mutluluk geçti, güneşli bir kasabanın dar sokakları geçti de çaktırmadık birbirimize, neşeli insanların kandırıkçı halleri ile şakalaştık ayaküstü, ben geçen gün iyice bir yürüdüm anlayacağınız, üstüme iyilik sağlık.

bazen öyle insanlar öyle zamanlarda yüzüme bakıyor ki çok mu garantici yaşıyoruz diyorum şu uzun hayatı.

ismini gizleyen başka bir okuyucumuz benim de'lerime laf etmiş. yahu işin gücün mü yok, burada hepi topu beş kişi kaldık zaten, sen ben bizim acılar. benim de'lerim ayrı dursa ne olur çok sevdiği bir önceki kelimesinden, bitişik dursa kime ne zararı var. oysa zekanı takdir etmedim değil, bunu da sen anladın, paşada anladı, da'lar anladı da kuşlar gitti cidden, ben de bunu anladım.

boş vakitlerimde boğazın içinden geçen bir gemiye biniyorum, bunu da sonra anlatırım, boğaz ve benim vaktim boş oluyor geceleri, bu sebeple geceleri içiyorum. içinden boğaz geçen şehirleri bu yüzden seviyorum.

tek bir son cümle yazmamız gerekirse basit bir doğru olsun sevgilim, iki noktayı üst üste değil biraz mesafeli koyarsak becerebiliriz, benim seninle aramda geçen en kısa yol bu kadar doğru olmalı, bunu da bana sen öğrettin.

son cümle.