general motors etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
general motors etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20100915

f*-otobüs

ben eylülü severim. sorsan söyler eylül de beni sever. eylül söylemez, eylül yağıverir adamın üstüne, eylül bildiğimiz eylül hep, sarı yaprakların seri katili, geri dönüşlerin takvim yaprağı, hüzünlü isim tamlaması, hiç yaşlanmayan eylül. neyse, bunları yazmayacaktım,

çünkü şimdi ben, kalabalık bir semtten geçen belediye otobüsünün içinde, yanında oturan annesinin hayattaki biriciği, üzerinde pazardan alınmış bir tişörtle etrafa bakınan, tüm bu garip kalabalığın ortasında masum, aklında içinden geçtiği büyük ve gösterişli semte arkadaşlarıyla gelmek olan, sınıfa saçlarını hep atkuyruğu yapıp gelen esra'yı uzaktan uzağa seven ama açılamayan, sekiz yaşında bir çocuğum.

kocaman bir hayat var önümde, oysa şimdi annemin yanında, bizim eve çıkan yokuş merdiven sokaktan yavaşça, hatta annem yorulduğu için dinlenerek arada sırada, çıkmamız lazım. birazdan eve gideceğiz, çarşıdan aldıklarımızı mutfağa koyacağız, biraz yeşillik, biraz ismini daha bilmediğim sebzeler. annem ne derse onu yapmalıyım, çünkü daha sekiz yaşındayım.

sen'i bilmiyorum daha, esra var, o kadar uzun vadeli değil, onun da farkındayım, bu da koyuyor bana.

büyüyünce çok şey olmak istiyorum. aşık bir mühendis olmak istiyorum mesela, t cetvelini söylenerek taşıyan abim gibi olmak istiyorum, babam ne derse kızacak birşey bulan ablam gibi asi olmak istiyorum, bazı akşamlar eve sarhoş dönen amcamın oğlu gibi çakırkeyf olmak, mahalledeki bakkal amca gibi kendimden küçüklere evlat demek, son saniyede gol atan futbolcular kadar mutlu olmak, büyüyünce üç beş dakika da olsa aya gitmek, yabancı bir ülkenin sokaklarında kaybolmak, deniz kenarında sabahlamak, ananemin komşularına hava atabileceği işler yapmak istiyorum.

sekiz yaşındayım, sen hiç sekiz yaşında oldun mu?

sen'in elini bu benim sevgilim diye tutup mahalledeki çocuklara göstermek, eğer senin için de uygun olursa filmlerdeki gibi öpüşmek istiyorum sen'inle, tabii uygun olursa.

sana biraz eylül'den bahsetmek istiyorum, tabii uygun olursa.


20070920

f*a

yer bir bankanın hemen girişi, sağ tarafta müşteri yetkililerinden bir demet kadın, karşısında oturan ben. yüzde düşük bir faizle ihtiyaç kredisi alacağım, çok ihtiyacım var. bir şeyler soruyorum, kadın da cevap veriyor oysa kadın sormuyor ki kardeşim sen ne yapıyorsun dünyanın parasını kazanıp nasıl battın böyle, nezaketen sormuyor, yer bir bankanın hemen girişi olduğu için bankalar böyle absürd sorular sormuyor, mutlu musun diye de sormuyor mesela, onun gibi.

tam o sırada tam karşıda duran bir adam farkediyorum; güvenlik görevlisi, 45-50 yaşlarında, gözlüklü, beyaz saçlı, bir boyu uzun masamsı şeyin arkasında. kadın bir şeyler daha soruyor, cevaplar taklidi yapıp adamı düşünüyorum, benim iki katı yaşımda aldığı maaşı, bakmak zorunda olduğu insanları, canı sıkılıyor mudur acaba bütün gün. adam masamsı şeyinin yanında duran telefonun tozunu alıyor, başka yapabileceği bir şey yok çünkü, üzülüyorum çok haddimeymiş gibi. bir an hırsız olup hayatının bir gününe heyecan katayım istiyorum, zaten fakirim, ama vazgeçiyorum, ikimizin iyiliği için. şimdi ona benim hikayemi anlatsanız, neden o bankada olduğumu, anlamaz, kızar bana, anlatmayın.
diyeceğim şu ki, sahip olduğum şeylerin pek kıymetini bilmiyorum, sana söylüyorum kızım, sen anla ey genç nesil. şansla mı doğdum, aklımı mı kullandım, iyi okullarda eğitim mi aldım, manası yok. herşey para mıdır, ne kadar kazandığın ne harcadığın mıdır, değil tabii ki, bu yazının bir anafikri var mıdır, yok, adam mutlu mudur, bankacı soramadı ben sorayım, muhtemelen benden daha fazla.
gökten on elma düşse, aynı yere bakan bir kişi anlayacaktır bu mısralardan bir şey. nedense yazmak istedim, nedense içimde bir yer o adam için üzülüverdi birazcık, belki de ondan.

20070606

f-tv

Memleketimin televizyonları pek bir entrasan. Anladığım kadarıyla bu sıralar töre, köy dizileri pek bir moda, şöyle bir kanalları geçince isimlerinden anlıyorum, en son gemilerde talim var ismini görünce dedim oha lebron james. daha birkaç ay önce ise 150.000 dolarlık bir ablanın hayatını izlemiştik, tabii ona o kadar para veren öküzü de bilahire de öpmüştük, hatta beşiktaş çarşısı harika bestesinde o paraya aksarayı alırsın diyerek yanıt verip bizi yardı, herneyse..

Zati bu işlerin bir arası yok, yurdum insanı asgari ücretle zar zor geçirdiği hayatında acaba istanbulun altını üstüne getirsem, “alemlere aksam” nasıl olur gibi şeylerin derdinde herhalde, yoksa neden izlesin. Onu da geçtik, alıştık daha doğrusu, deniz akkaya’nın kiminle beraber olduğu muhakkak ki önemli, bir de zenginlerimiz-orta hallilerimiz için açılış cümlesindeki töreler köyler var, deneysel insancıklar, hiçbir zaman karşılaşmayacakları, karşılaşmak istemeyecekleri, beğenmeyecekleri, daha fazlası düşünmeyecekleri anadolu insanını ekrandan izlemek çok keyifli. Kezbanın aşkı pek bir doğal çünkü, mecnun ise her an yeni bir dağ delebilir, ekrandan izle, sen çok kirlendin çünkü, nasıl olsa böyle birşeyi yapamayacaksın, herhalde böyle bir mantığı var.

Bunları yazarken ekranda özel hat isimli güzide duran programı açık. Böyle şeyleri gerizekalılar için yaptıkları için seslendirme yetmez gibi daaan diye ekranda kocaman da yazıyorlar, ki anlayabilelim. Hatta ünlü filozoflarımız da bomba gibi açıklamalar yapıyor, “seven insan aldatmaz”, “benim derdim yalnızca kendimle”. Bir de filozoflarımızı birbirlerine düşürmeleri var ki anlatılmaz yaşanır, en muhteşem kısmı da orası, “bu şerefsiz sizin hakkınızda bunu dedi, ne diyorsunuz?” hayırlı işler..

Magazine karşı falan değilim, tabii ki bir kesim ilgili için olmalı, bu da bir tercih, benim anlamadığım açıp bir gazete okumayan halkımızın bu işe giderek artan ilgisi. Bu bir pazar, alıcısı salaklığından memnun, satıcısı kazandığı paradan, bize bok yemek düşer tabii, bana giren çıkan da yok, şıkır şıkır yaşıyorum zaten, ne diye uğraşıyorsam, üzülür geçerim, elimden de birşey gelmez.

O değil de, gülben erken feraye ile samimi olmuş hülya teyzeyi kıskandırmak için, içime kurt düştü şimdi..

20070223

f

mesela çok kalabalık bir yerde aniden sessizlik olması nasıl entrasan birşeydir değil mi esmeray? herkes neye sustuğunu farketmeden susar, sonra o sessizlik farkedilir ama herkes aynı anda farkeder akabinde de eski hale geri dönülür. bazen de bunu farkeden dangalak bir arkadaş aaaa ne garip değil mi der, öperiz biz de onu.

işim gereği çok seyahat etmenin bokunu çıkartıyorum. geçen hafta bu saatler stockholm kentinde iken şu an bunları kayseride abuk bir otel lobisinden yazmak ne garip birşey selami, isn't it? iki şehir arasında iki kaşı iki gözü iki kolu bacağı olan insanların bu kadar farklı yaşamaları, binalar, konuşmalar ne de different.

bir mağazaya girince yapmacık olduğunu bilsek de birisinin güleryüzlü bir şekilde hoşgeldiniz demesi sizin de hoşunuza gitmiyor mu? mesela o arkadaşlara hadi oradan kandırıkçı demiyorum üstelik muhakkak merhaba diye ekliyorum. tabii o mağazalarda peşinize takılan satış görevlilerine olan itici kuvvetim de hala sabit, yahu bakıyorum ben işte, birşey arıyor olsam bulamasam zaten sana söylerim, itfaiyeyi aramam değil mi?