20091122

Gültepe'de bir noelzio

önceden ne kadar çok yazarmışım, bu bloğu ne zaman açsam onu fark ediyorum. basit bir prensibim bile vardı, onu da hatırladım, haftada iki adet yazı gibi bir şey, hafta içi bir adet, hafta sonu bir tane, yatmadan önce. ben yazmayınca dünyada birşey mi değişti, hayır tabii ki, birkaç sevgili arkadaşımız biraz daha yazsana dedi, kızdılar, o kadar. fakat sonradan anladım ki onca yazı, aslında benim dünyaya farklı bir gözle bakmamı sağlayan yegane şeymiş, birşey değişmemiş ama yazmaya yazmaya, nefes alırken not tutmayı da unutmuşum; minik detaylar, yanımdan geçen insanlar, harikulade sıradan vakalar. hepsini yaşamışım da yazması eksik kalmış, yazmayınca uçup gitmiş söz, yazmadığım için öylesine oluvermişler, iç güveysinden hallice manalı kalmışlar, çok da kalmamışlar bile.

yazma işi böyle yani Lamia, kapatalım o bahsi, başka birşey anlatayım ben sana. Bugün, yaklaşan noeli eş durumundan heyecanlı bir şekilde karşılamaya hazırlanırken, madem meryem ana bizim de anamız, nerede bizim çam ağacımız diyerek ne menem bir dükkan olduğunu anlamadığım euroflora denilen yere gittik, aslında götürüldüm diyeyim, sevdiceğim mutlu olsun diye giderim ben öyle yerlere Lamia, benim de bu huyum işte. yalnız euroflora meğersem bu işin babası imiş, onu da öğrendik. iyi güzel de, benim için istanbulda kendi habitatım olan birkaç semt dışına çıkmak çiledir, derttir, tek dişi kalmış canavardır adeta. neyseki çok zorlanmadan euroflora denilen karmaşık tükkanı bulduk kağıthane'de. çam ağaçları, bilumum süsler, noel amcalı stensil bile var. bu garip dünya içerisinde bizim gibi hevesli birkaç kimseyi de görünce dedim yalnız değiliz, bu kadar insan daha bir ay önceden çam ağacı derdine düştü ise kesin uzaylılar vardır, neden olmasın. ayrıca Tanrı çinlileri korusun, onlar olmasa bizim gibi orta halli vatandaş nasıl alır evine kocaman ağaç, çekik gözlülere olan saygım ve kapitalizmin elle tutulur haline ikiyüzlü sevgim kabarıverdi.

bir de noel güzergahında Gültepe gerçeğiyle tanışmış oldum sevgili Lamia. dedim ya, ben kendi habitatımdan çıktım mı (hepsi güzide semtler çok şükür hakan şükür) biraz şaşırıveriyorum anlayacağın, Paris'te büyüdüğüm için (bonjour!!) sokaklara dökülmüş insanlar bana garip geliyor pazar günü. yolun ortasından yürüyen ve korna çalsan bile aldırış etmeyen kafası belli ki başka yerde yaşlı amcaları hayretle izliyorum. çocukların yüzündeki o masum ve mutlu ifadeyi, zenginlerde olmayan o garip saflığı gördüğümde normal hayatımdan biraz kaçmak istiyorum. mahalledeki esnafın zayıf olduğumuz için bana ve sevgilime takılmasına, üstelik bunu ilk tanışmamızda muhtemelen de son görüşmemizde yapması bana babamın neşeli arkadaşlarını hatırlatıyor, ufaklık zamanımdan. çekçek arabasıyla çöplerden birşey toplayan kirli sakallı adamın, çekçek çuvalına "mülk Allah'ındır" yazması manidar değilse nedir? google isminde internet cafe, snowy grosmarket diye market açan kimselerin arada kalmışlığı, o aranın yaratıcı havası, o havanın kendi içinde tutarlı hali, yol kenarındaki süslü boyalı ucuz çantalı kızlar, bütün bunlar sevgili Lamia, beni bazen kendime getiriyor da kaybolmuyorum herhalde.

daha yazacak şeyler var, yazmak gelmiş içimden o belli. cümle bazlı şeyler yazalım dedik o da yalan oldu, bundan sonrası için kendime ve okuyan birkaç kişiye söz verecek yüzüm de kalmadı, olsun deneyelim en azından, denemeyen kahraman olamaz.

yayınla kaydı Lamia, kayıtlara geçsin.

3 yorum:

Tugc dedi ki...

Ben çok özlemişim yazılarını valla. Hoş geldi desem mi bilemedim. Ben de bi ay ardarda yazıyorum, sonra sanki uzaklaşıyorum. Yazmadan durabildiğimden değil de, sanki bloglarda yabancılar çoğaldı da, 'her yanımızı göstermeyelim, tanıdık tanımadık insan var' telaşı gibi.

Pnarist dedi ki...

Yeniden hoşgeldin sevgili Silenzio :)
Ms.Parilda'nın söylediği gibi bloglarda yabacılar çoğaldıkça sanki eskilere özlem daha bir artıyor insanda."Süper,düper" yazılarda tekrar görüşmek dileğiyle...

Sevgilerimle

tuba dedi ki...

Nihayet gönlün olmuş bişeyler yazmaya.Kesin yazmamıştır ama bi bakalım diye gelmiştim.Sevindim,oh be.Yani bu yazıları okumak şey gibi geliyor bana;kütüphaneye giderdim böyle daha küçükken,güzel romanlar olurdu,hikayeler falan,işte öyle bi tat var ikisinde de...Garip ya,sadece bu blogda yaşıyorum bu hissi.Güzel,evet.