20050924

v

Fazladan içilmiş sigaralar hanesine yazılır mı adamın yoksa kültün kaybetmeye mahkum ablaları unutur gider mi her yanar döner sönüşte tüm olanları?

Soru işareti mi daha karizmatiktir cümlelerin “the end” yazılarında, bir noktanın yerini hiç bir sessizlik tutamaz mı, müsait bir yerde inerken bana anlatırsın.

Neden yanında şemsiye taşır bazıları, bu kadar korkutur mu her an yağabilecek bir su damlası, eylülün işi de bu mudur, kaç bulutun ağlaması lazım senin gülebilmen için, karışık.

Hangi otobüslerin mola yerleri çayı sevmez veya annem neden mercimek çorbasını geçiyorduk uğradık yerler kadar iyi yapamaz, içine hüzün mü koyarlar öyle yerlerde, muamma..

Kaç muammaya bedelsin sen, kaç çocuğun aklı senin yüzünden başka yerlere gider tenefüste sorulunca, yumurtalar mı tavuktan çıkar, sen nereden gelirsin gecenin bir saatinde, hiç gitmedin mi, tavuklar mı yumurtayı daha çok sever aslında, ne kadar daha duracaksın, neyse, öğretmen geldi, sen otur, herkes ayağa..

İçince daha mı hızlı geçiyor zaman, yelkovanın peşine takılıp sen mi daha hızlı dönüyorsun, dünya mı? Belki herşey olduğu yerde duruyordur, belki herşey bir televizyon dizisinin en heyecanlı yerinde değişiyormuş taklidi yapıp öylece bakıyordur bize, bu kadar basittir belki.

Sabahları uyandığında son gördüğü rüyayı mı daha iyi hatırlar insan, beni ne zaman uyandıracaksın sen, usulca, daha çok vakit var, kahve yapmışsın, odanın kapısından bakıyorsun, gazeteleri almışsın kapıdan, kahvaltı için herşey hazır, boşverip yanıma uzanıyorsun, geldiğini farkedip gözlerimi açarmış gibi yapıyorum, parçalı bulutlu bir havanın en uykusal sakinleriyiz o an, anlamak için sana sarılıyorum, gülümsüyorsun, dalıp gidiyorum, uyandırma..

Tesadüflerin bir matematiği var mı, formülde yerine koyarsak çıkar mısın sen, kaçıncı dereceden akrabası olur gözlerin pisagorun, bir üçgenin paralel kenarlarında oturup kesiştiğimiz açı bu kadar dik mi batar, bu kadar mı acıtır beni, x’in y’ye olan düşkünlüğü misali, seni özlüyorum.

Sonra yürümeye başlıyoruz, eski evlerin yanından geçiyoruz ellerin ödünç alınmış kar tanesi, bir tanesini çok beğeniyorsun sen, cebimdeki bozuklukları çıkarıp pazarlığa girişiyorum, dur diyorsun, biraz daha bakalım, belki daha fazla sevdiğimiz olur, olmaz, sonra o evin küçük pencerelerine en çok uyacak perdeleri bakmaya gidiyoruz, malum bizi göremeyecekler bir daha, ne kadar kalınını bulursak o kadar iyi.

İyi niyetli harika katilleriz biz, elimizde kurbanımızın neşeli bir fotoğrafı, ne zaman karşı karşıya gelsek bir sonraki sefere hazin bir ölümü erteliyoruz; bir fazla hatırası vardır yaşanacak, iki kere daha gitmelidir istinyeye, üçüncü kez karşılacaktır belki hayatının anlam ve önemiyle, izin veriyoruz..

Bazı insanlar şanslı mı doğar, kendi şansını kendisi mi çizer insan, ya resmin kötüyse ya bütün resim hocaların farkındaysa senin beş alamayacağının, o zaman ne yapacağız ?

Öylesine söylenmiş sözler gibi ama akşamına unutulmamış, en olmadık yerde, en olağan halinle çıkıp geliyorsun, seni bekliyorduk zaten kaç zamandır, saatlerimizi ayarlamıştık çeyrek kalalara, farketmiyorsun.

Amerikanya filmlerinde araba kovalamaya başlıyoruz birden, maksat macera olsun, dikkat et sağa döndü diyorsun, sola sapmamız gerek, anlıyorum. Aniden bir tezgahlı amca çıkıyor önümüze, amcadan sigara isteyip kaldırıma oturuyoruz, kaçtı mı diye soruyor, nereye kaçabilirsin ki diye yanıt veriyorsun.

Karanfilli sigaralar normallerinden daha fazla ses çıkarıyor içilmiş kutu kolaların içine atılınca, artık biliyorum.

Ve sen en yarım bir paragrafın giriş cümlesinde sonuç oluveriyorsun, hiçbirşey yapamıyorum.

Hiç, bir ve bildiğim bir şey..

4 yorum:

Adsız dedi ki...

offffffff
çok guzel yazmıssınız ya gıcık oldum

Adsız dedi ki...

Su mudur kıskanılan yoksa Silenzio mu
Su yun yerinde mi olmak, Silenzio nun mu

Özge Başağaç dedi ki...

ben yine düğümlendim. yapma böyle şeyler...

Adsız dedi ki...

valla bende gıcık oldum süpersin....