20050915

patronum, (ki kendisi hakikaten harika bir insandır, şaka falan değil), -senin laptop eşek kadar olmuş, yenisi isteyelim.. dediği zaman pek bir sevinmiş, o zaman ben de sana çiçek alırım demiştim. derken zaman geçti, yeni gıcır gıcır laptop geldi.

burada bir parantez açıp daha sonra kaldığım yere döneceğim anneciğim. biz beyaz yakalı çalışanlar, şirket birşey verdiği zaman pek bi seviniyoruz, sanki babamızın hanesine yazılacak o bilgisayar, sana çalış sabahtan akşama kadar, giderken de yerinde bırak diye veriyorlar, anlamıyorsun tabii.

neyse teyzelerin en güzeli, bu bilgisayar güzel falan, incecik, pili yüz saat gidiyor, herşey harika, gel gör ki benim gibi çözünürlüğü karıncasal boyutlarda kullanmaya alışmış birisi için facia. uydu sistemlerinden anlayanlar için söylüyorum, screen resolution max 1024*768, ben 1600 kullanıyordum. bu yazıyı yazarken bile herşey gözüme kocaman geliyor, excelde hücreler bir oda büyüklüğünde falan. olmuyor yani.

iyi niyetli patronum ise arada başıma gelip, yakıştı vallahi bu laptop sana falan diyor. adamcağız çalışanına büyük bir iyilik yaptığını düşünüyor tabii ki. ben de; bu bilgisayardan bi ben de var, bi de genel müdür de diyerek gülüyorum, istemem ben bunu mu diyeyim. ah amcamın küçük oğlu hasan, pek bi dertliyim, işten istifa etmeyi bile düşündüm ama o vakit aç kalırım, rabbim kimseyi açlıkla terbiye etmesin, çok zor.

-----------
"Half of the time we’re gone but we don’t know where, And we don’t know here. " bunu sen düşün. Simon&Frunkel / the only boy living in new york.

1 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.