20050504

the smiths, caponlar, Su

Bu bahar gününde ve mayısın 2+2’si iken, (ki ben bir vakitler eylülün sıradan bir akşam üstünü takvimde yaprağı koparılmamış kocaman bahara değişecek kadar çok severdim), sanırım hepsi geride kaldı, cümlelerde karizmatik duran hüzünlerin bir faydası yok, neşeli şarkılar dinleyip bütün yoklukların yerini bağıra bağıra söylenen nakaratlarla değiştirmek lazım.

smiths

buna benzer bir bahar günüydü, çilek falan almıştım, yurtta kalıyordum o zamanlar, çok da neşeli birgündü aslına bakarsan (aslına pek bakamıyor insan bazen). neyse, nereden bulmuşsam artık o vakitler the smiths bilgisayarın bir köşesinde duruyormuş, o gün dinleyisim tutmuş. “please please please” isimli güzide şarkı 1.57' sürüyor, bu kadarcık yani, iki gün başka birşey yapamadım, insan bir şarkıyı kaç kere üst üste dinleyebilir ki (good times for a change). Tabii sonrasında the smiths’e olan saygımız giderek büyüdü.


bugünlerde o muhteşem dağılmış smiths’ten morrisey’in “let me kiss you” isimli başka bir güzide şarkısını dinliyorum, siz bakmayın ilk paragrafa, pek değişmiyor insan ve pek değişmeyince söylenmesi gereken o neşeli şarkıların nakaratları da eskisi gibi kırık oluyor. Neyse, bu kadarının kimseye zararı yok.

capon2Su aradı dün akşamüstü, cuma akşamı caponya’ya gidiyor, caponca bile biliyor birazcık o, çekik gözlü çalışkan kimselerin şirketinde çalıştığından, bir hafta kalacak hem de. ben bırakacağım hava alanına, oysa ki vedalaşmayı hiç sevmem ama Su isteyince hayır olamıyor cevaplar, neyse ki bu uçaklar ruhsuz, nerede benim çocukluğumun otogarlarındaki el sallamalar.

Bir keresinde falcı teyze 26+2 yaşında caponya’ya gideceğimi hatta orada evlenebileceğimi falan söylemişti, Su da ilk tanıştığımızda bu capon meselelerini açınca dedim ki olay bitmiştir, abla biliyor. Kahve fincanı yalan söyleyecek değil ya.

Hem unutmayın italyanlar caponları her zaman dövebilirler, bunu Su’ya da söyledim, gülümsedi.

capon




Empiüç cdsi yapacağım bir tane, caponya’da sıkılmasın diye Su hanım. O’nun uzak bir şehrin capon caddelerinde tek başına dolaşırken the smiths dinleyen halini düşünüyorum, aklının ucuna kaç metreden geçerim acaba ya da o haliyle benim aklımdan kaç santim uzağa gidebilir..

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Seni okumak keyifli..soyleyeyim dedim icimde kalmasin..

şugibi dedi ki...

bende aynen diyeyim. benim de içimde kalmasın.

simiole paris carnet dedi ki...

blog prensi silenzio. bak tum gun excel basinda olmanin avantaji :)

Donna Quijote dedi ki...

den den. :)

silenzio dedi ki...

hahhahahhha prens süpermiş.. exceli seviyoruz netekim ne yapalım ekmek parası, yazıcam o konuda, her konuda yazıcam, beni siz varettiniz, alkışlarınızla yaşıyorum, açin silenzionun önünü..