
buna benzer bir bahar günüydü, çilek falan almıştım, yurtta kalıyordum o zamanlar, çok da neşeli birgündü aslına bakarsan (aslına pek bakamıyor insan bazen). neyse, nereden bulmuşsam artık o vakitler the smiths bilgisayarın bir köşesinde duruyormuş, o gün dinleyisim tutmuş. “please please please” isimli güzide şarkı 1.57' sürüyor, bu kadarcık yani, iki gün başka birşey yapamadım, insan bir şarkıyı kaç kere üst üste dinleyebilir ki (good times for a change). Tabii sonrasında the smiths’e olan saygımız giderek büyüdü.
bugünlerde o muhteşem dağılmış smiths’ten morrisey’in “let me kiss you” isimli başka bir güzide şarkısını dinliyorum, siz bakmayın ilk paragrafa, pek değişmiyor insan ve pek değişmeyince söylenmesi gereken o neşeli şarkıların nakaratları da eskisi gibi kırık oluyor. Neyse, bu kadarının kimseye zararı yok.

Bir keresinde falcı teyze 26+2 yaşında caponya’ya gideceğimi hatta orada evlenebileceğimi falan söylemişti, Su da ilk tanıştığımızda bu capon meselelerini açınca dedim ki olay bitmiştir, abla biliyor. Kahve fincanı yalan söyleyecek değil ya.
Hem unutmayın italyanlar caponları her zaman dövebilirler, bunu Su’ya da söyledim, gülümsedi.

Empiüç cdsi yapacağım bir tane, caponya’da sıkılmasın diye Su hanım. O’nun uzak bir şehrin capon caddelerinde tek başına dolaşırken the smiths dinleyen halini düşünüyorum, aklının ucuna kaç metreden geçerim acaba ya da o haliyle benim aklımdan kaç santim uzağa gidebilir..
5 yorum:
Seni okumak keyifli..soyleyeyim dedim icimde kalmasin..
bende aynen diyeyim. benim de içimde kalmasın.
blog prensi silenzio. bak tum gun excel basinda olmanin avantaji :)
den den. :)
hahhahahhha prens süpermiş.. exceli seviyoruz netekim ne yapalım ekmek parası, yazıcam o konuda, her konuda yazıcam, beni siz varettiniz, alkışlarınızla yaşıyorum, açin silenzionun önünü..
Yorum Gönder