20060223
f
Sen ne kadar acı çekersen, ben o kadar yok oluyorum.
Sen ne kadar güzelsen, o kadar uzak duruyorum aynalardan.
Ne kadar kaçarsan, ben o kadar geliyorum sana.
Sen ne isen, ben oyum.
Ne kaybedersen, benim çekmecelerimden çıkıyor.
Ne kadar gülümsersen sen, o kadar pekiyi geliyor karnemde.
Hangi sokaktan geçsen, köşebaşındayım ben.
Şehirlerarası otobüslerde bir arkanda oturuyorum.
Saçlarını topladığın kurşun kalemle yazıyorum ben.
Bildiğin cümlelerin virgülüyüm,
beni boşver,
sen
noktamsın.
20060221
f
oysa ben daha hazır değilim. temizlik yapmak lazım şimdi. kıştan kalma karları halıların altına süpürmek lazım, biraz daha gülümseme bulmak gerek bir yerlerden, malum önümüz yeşil bir ilk'li bahar, soran olsa neden böylesin sen diye, son'lu vakitler diyemezsin.
iki ile ikinin sıfır ettiği yerde oturuyorum, karmaşık cümlelerin basit adamıyım, harika yalanlar söylerim kendime, prensiplerim yok benim, olmadı hiç, ağır mevzulardan anlarmış gibi yaparım, senin kadar güzel gülemedim hiç ya da ağlayamadım, önemli birşey sanırım varlığımı, sırf ayıp olmasın diye. kimse benim resmimi çekmez, resimlerde iyi çıkmadığımdan
herşeyi yoluna koyup gideceğim, lakin daha vakit var, daha yazılması gereken şeyler var, bitirilmesi gereken hesaplar, bakkala olan borcumu ödüyeyim, gideceğim..
20060219
f

yolunda gitmediği için mi hüzünlü şarkılar dinliyorum, hüzünlü şarkılar dinlediğim için mi yolumda değilim, bilmiyorum.
iki bahar, başında ilk ya da son olması farketmeden neden bu kadar birbirlerine benzerler, hangisinde kuşlar göç ediyordu, geri dönünce neler değişmiş anlayabiliyorlar mı mesela, iki yağmur arasındaki 5 küçük farkı bulabilir misin sen?
belediye otobüsleri şehirler arasındakilere özeniyorlardır herhalde, mola yerlerinin zengin misafirleri diye düşünüyorlardır, kabul etmek lazım diye konuşuyorlardır kendi aralarında yolcular onları daha çok seviyor, ama inanın bu tamamen herkes oturabildiği için.
gitmek bile gelmiyor içimden, içim o kadar gitmiş olabilir mi?
f
Bir de; iki kişiden ateş istediğimi gören teyze, karşı masadan gülümseyerek bana kibrit attı, bende kalması için. oysa ben ondan hiçbirşey istememiştim. Ne harika insanlar var..
bir üçgenin iç açıları toplamı 90 ediyor ya, 90'ına da koyim, size birşey olmasın.
20060218
f
İşte ben o rüzgarı özledim..
20060216
f
Akıllı ve zeki bir insanın yeryüzünde en fazla kızabileceği şey “güzellik” olmalı.
Çünkü akıllı ve zeki (will be mentioned as a.v.z. --> avize) insanlar hayat karşısında herşeyi yapabileceklerini, istedikleri şeylere öyle ya da böyle ulaşabileceklerini düşünürler, netekim haklıdırlar da. Lakin insan evlatlarının birer tasarım olduğunu düşünürsek, bu tasarımın da bazen pek iyi olmadığını yanına koyarsak ve ufak modifiyeler dışında elden birşey gelmediğini de ilave edersek, kabul edelim, güzellik avizeler için her zaman kaotik olmuştur.
Avizelerin fiks geyiklerinden bir tanesi de güzellik mi yoksa zeka mı ola gelmiştir, bu sorunun cevabı ikiye ayrılır (beş seçenek olduğu için)
-- Güzellik: bu avize arkadaşa sorarsanız hayatında muhakkak ters giden bir yan bulacaksınızdır. Avize olduğu için farkındalık denilen şeyin garip travmasını yaşıyordur ve zaten ihtişamlı olan güzelliğin büyüsü daha çekici gelmektedir.
-- Avizelik: bu yanıtın ise elle tutulabilecek tek yanı kendinle barışık olmak denilebilir. Avize inatçıdır hatta muhtemelen okumuş çocuktur, acı çekmeye meyillidir.
Gerçekten çok güzel birisine bunun nasıl birşey olduğunu, aynaya baktığında hayatındaki en önemli varlığını mı gördüğünü, farkedilmenin (farketmenin değil) nasıl birşey olduğu gibi bir sürü soru sormak isterdim.
Güzellik haksız rekabettir. Aynı şeyi avize için de söyleyebilirsiniz lakin avize’nin farkedilme koşulu bile başka bir avize’ye bağlıdır. Bu da ciddi bir fark yaratır.
devam edecek..
20060215
g
Ayrıca ilgilenen olursa, sahtekarlık da yapabilir ama meşhur olmak falan istiyorsa yani şunu yapsın: bir hayat kadını olaraktan maceralarını yazsın, burası turkey, çok tutar, gazetelere falan çıkarsınız, hatta çıkmazsınız, bööle gizli resimler falan gönderirsiniz. Hayır o kadar yazıyoruz bari biri ekmek yesin bu işten.
Bi de sabah alakasız şekilde sigara ararken çakmak dahil olmak üzere full bir paket buldum, sonra dedim ki “hacı hacıyı mekkede, hoca hocayı tekkede bulurmuş”. Hey yavrum, atasözüne bak, bizim atalar harika. Ama benim en favorim “ bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü..” bu kadar kolay anlatan, nükteli, komik bir cümle daha var mı, yok, atalar oturmuş, düşünüp taşınmış söylemişler.
Ama gençler, dediğim gibi o kadar çok içmemek lazım, içmeyin şu mereti.. meret kelimesinin ayrıcana hastasıyız, büyüyünce meret olucam. Bi de bi arkadaşım bana “ne sikim bi insansın sen” demişti, ona çok gülmüştüm, ayıp ama. Ama yani..
20060213
f

Dünyada en kolay satabileceğiniz meta sekstir. Aşk, sevgi, saygı, marka, logo, ahlak bunlar da yerine göre para yapar ama seks garantili bir yatırım aracıdır.
Klasik olarak bu konuyu “aman işte, bizim halkımız sekse aç” diye ele alırsanız biraz subjektif bir pencereden bakarsınız, evet öyledir lakin bu insanlık tarihinin en ucuz ama bir o kadar da önemli alışverişinin new york’taki bir mağazanın vitrininde ya da paris’te bir billboard üzerinde karşınıza çıkacağı gerçeğini değiştirmez.
Tabii ki melissa p.’nin kitabını okumadım, yusufçuk ne vakit gelir gider, umurumda da değil. Lakin bu genç kızımızın farkettiği şey de yukarıdakilerden farklı değil, onaltı yaşındaki liseli bir kızın cinsel hayatı elbette ilgi çekici olmalı, erkeklerin liseli fantezilerini de hesaba katarsanız, amerikanyalıların deyimiyle “yes, it works” , melissa da şut çekecek kadar net bu pozisyonu gördü, ölçtü biçti gol oldu. Şahsen ne anlattığını bilmesem bile yazarının “ okurken mastürbasyon yapabilirsiniz” diye bir röportaj demeci verdiği basılı kitabı kütüphaneme sokacağımı sanmıyorum, o paraya illa basılı materyel alacaksam pazar dergilerinden alırım şamdan gibi. Okuyan kişi kadın ise bir gariplik, erkek ise sapıklık aramaktan başka bir düşünce de aklıma gelmiyor. Peki melissa p kura sonucu benimle yemeğe çıksa gider miyim, of course, dediğim gibi öyle ya da böyle, sex sells, yemeyelim birbirimizi.
Daha enterasını ise okuyan oldu mu bilemiyorum ama amerikada gerçekleşti ve radikal Cumartesi de yayınlandı. Travmatik bir erkek çocuk hikayesi, annesi sayesinde kötü yola düşüyor, kadın olmak istiyor falan. Celebrity’ler yazık sana diyerek sahipleniyorlar, okuyanlar da gözyaşı. Lakiiin, gerçek ortaya çıkıyor, yazan 25 yaşındaki acıların çocuğu yerine 40’larında zeka küpü bir kadın. Nasıl, harika değil mi?
Sonuç: bu konu hakkında daha üç sayfa yazılır, reklamları biraz dikkatli izleyince, filmlere, kitaplara, markalara azıcık bakınca ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
20060212
v
Gooogle nasıl yanlış bir arama yapınca, bilmiş bir eda ile “ did you mean ....” diye soruyorsa ve bu soruların çoğunda haklıysa işte bak ben oyum. Sensin diyerek enter tuşuna basıyorum hayatımın, birkaç result sonra anlıyorum ki close tuşu gerekli, sen öyle istiyorsun çünkü, bak gör diyorsun, birgün ben gelince aklında soru işareti kalmasın, evet, iyi insanlar onlar ama senin yarım kalan cümlen benim, boşuna arama.
now the silenzio launches his new concept: Searching for “the you”
20060211
v

İşte o TRT'nin 1 akşamında ‘geçmiş bahar mimozaları’ diye bir dizi ekranlarımıza konuk olurdu. Oysa ben hala mimoza neye benzer bilmem; ama o isim, hiç izlemesem bile o dizinin zincirleme isim tamlaması aklımın bir yerinde kalacaktı ve o gece cırtcırtlı ayakkabıdan bağcıklıya terfi edecektim. Annem ve Berrin teyze olanca sabırları ile bana 3 farklı yoldan bağlamayı öğretecekler, ben dalga geçecektim ve aniden annemin kızgın bağrışı ile zihnim açılıp LA gear marka ayakkabılarımla başbaşa kalacaktım. O zamanlar La gear marka ayakkabası olmak ağır sorumluluktu, reebok’ın pump modellerinden bir önce..
Lakin ben hiç bir zaman susam sokağında yaşamak istemedim, teenage mutant ninja turtles’ta daha karizmatik kelimesi icat edilmeden öyle olan splinter ustanın genç öğrencisi olacaktım, artık ne iş gelirse, edi ve büdüyü zor durumlardan kurtarabilirdim, dıtdırıdıdıtt ghost buster’ta hayalet avlardım, transformers optimus prime’da kötü robotlara karşı savaşırdım. Hayallerim ve kahramanlarım vardı, bir de mikasa marka basket topum. almanyadan gelmiş kontra-pedal bisikletimi asker abi 'bu kız bisikleti' dediği için listeden çıkardım.
Misket oynamaya çıkmadan önce, şans getirmesi için, ışığı açar ve olanca sesimle “ışığııın gücüüüü” diye bağırmayı ihmal etmezdim, büyükannem farketse kadıncağız yeni bir din bulduğumu düşünecekti, neyseki elimdeki tüm misketler ütüldüğünde (?) bana kıyamaz, kesesinden birazcık para çıkartır ve beni markete yollardı, yenilerini almam için: kaybetmek kaç para, kazanmak ne demek anlamaya çalışırdım.
Güzeldi be..
(bu yazı gölgelerin gücü adına yazılmıştır)
20060209
f
bir uyku iki uyku sormayın. 6 saatle cin gibi dolaşan ben, 8 saat uyuyorum akşamda eve gelip bir iki saat daha uyuyorum, yetmiyor. hatta uyumak ne kelime adeta bayılıyorum, kendimden geçiyorum, çünkü kalktığım zaman neredeyim, ne yapıyordum falan kısımları ilk yarım saat için tamamen boşluk. biri gelse böbreğimi falan alsa ruhum duymayacak.
zaten kışı da bahardan ayıran şey, en azından benim gibi kış uykusuna yatmaya meyilli ayıcıklar için evde pineklemeye 85 derece ile meğilli olmak ve senin kafanda y mi yoksa ğ mi ayrımını yaratmak, farkedecek mi, ne demiş nilüfer ablaların en güzeli her yerde kar var ve ben solgun ışıklı evimde salak sepet oturmayı seviyorum.
zaten ben seni de kapalı bir cuma öğleden sonrası hava soğukken ve her an kar yağabilecekken sevdim, e sevdim de ne oldu, yalan.
uyuyacağım ben şimdi..
20060206
f

üzülüyorum bu kız için, salak çünkü, ey allahım, sen de ne diye verirsin bunlara güzelliği bilemiyorum, üzülmesem bu kadar yazmazdım.
f
Sigara bırakma deneyimimin sonuçlarını paylaşmak isterim:
Gelebildiğim nihai nokta 7 sigara, bazen 6 ama beş değil, dört yalan, üç hayal, iki bir, here you go.. bırakamıyorum ama azalttım, bırakmayı ne kadar istiyorum hiç ölçüp biçmedim gerçi, t
Vazgeçmek hep bu kadar zor mu, değil, bırakmak yarım kalmak diye mi geçiyor bazı sözlüklerde belki, kültablaları kocaman yalancılar demek ki, umut taciri kibritler, üstü kalsın.
Ama sen, karanlıkta, hiç gözlerini kapatıp sigara içmemişsindir. Yaksaydın, karanlıkta küçük, ama küçücük bir kırmızılık görürdün, yanardın.
20060204
f
şaka bir yana, farkında mısınız bilemiyorum lakin if istanbul 16 şubatta başlayacak. festivalin yanında bağımsız, ipini koparmış ve bu hafta sinemalarda bunu izleyeceğiz diye haber bültenlerinin sonunda kayda alınmayarak tanıtılmayan filmleri izleyebileceğimiz, güpper bir olay.
şahsen afm paçoz sinemalarının nasıl oldu da bööle bir aksiyona yelken açtığını anlayabilmiş değilim. ulan cidden bu işlerde para varsa sinematek açsak kurtulur muyuz devlet memurluğundan diye de ciddi ciddi düşünmekteyim.
neysem: şu filmlere gideceğim, seçtim, umuyoruz işler güçler pek olmaz ve başarıylan bu amacımızı yerine getiririz. bir on tane vardı ama, here is my top four, six, eight, heyt...
- Hayatta Kalmanın 5 Yolu
- altüst
- ben sen ve diğerleri
- kaena: kehanet
20060202
en
Şimdi bu karmaşık kelimeler içinde sana söz veriyorum,
Sen gelene kadar ne varsa ne yoksa, yokluğun ne kadar varsa işte, hepsini unuttum . .
Uykusuzluğumun gözleri kapalı kraliçesi, saçlarını düzelttiği o saniyelerin birisinde kocaman kadınlara dönüşen küçük şeyim, herşeyim, sözlerini ezberleyemediğim şarkı,
bana yalanlar söyle.