20061017

a fine day

aslında herşey gecenin bir vakti küt pat sesleri ile uykumdan aha hırsız geldi nerde benim beyzbol sopam diye kalkmamla başladı. bir müddet kendime gelemedim, yorganın altından kafamı çıkardım, etrafa bakındım, yastığın soğuk kısmını ters yüz ettim, rüyada kaldığım helecanlı yeri düşündüm, birazcık daha sesleri dinledim, baktım gelen giden yok, uyuyim dedim yeniden, uyudum, mışıl mışıl.

akabinde çalan saati takriben 4 defa ileri atarak vallahi bu sefer geç kaldık nidaları ile yataktan fırladım, yüzümü yıkadım, traş oldum, elbiselerimi giydim, aynaya baktım, eşyalarımı toparladım, çıktım..

çıktım ki yağmur ki şemsiye kullanmayı sevmeyen italyanlar için hadi yavrum yiyosa gel diye yağmakta. arabanın yolunu zor buldum, kalorifer ısınınca direkman ayaklarıma verdim, ohh, birazcık ilerledim, maksat doğalgaz sözleşmesi için muhtarlıktan ikametgah senedi almak, aslanlar gibi girdim içeri arabayı paralel park edip ve bildiğim bütün doğruları dik kesen saçma edebi cümleler, üst çekmecede, dolapta.

bizim mahallenin muhtarı genç ve güzel bir bayanmış, allah sahibine bağışlasın. şimdi bu muhtar dediğin yaşlı ve sigarasını elinden bırakmayan kimselere verilen isimdir aslında, lakin bizim abla otuzlu yaşların hafiften kırışık gözleri ile bilgisayarı bir piyano gibi kullanan ama sağ tarafında da kaşesi duran biri, sabah saat dokuz, kamera arıyorum etrafta, biri bizi yiyor diye, uyanmamışım.

tabii asıl şok edici vaka ise muhtarımızın bir yandan ikametgah için notalara basarken bir yandan da msn'de arkadaşlarına gülücük göndermesi. sormadım tabii sabahın o vakti kaç kişi online, orhan amca da online'sa bir tebrik edelim demem, devlet makamında laubali olmam ben.

çıktık ordan, işim gereği çok seyahat ediyorum aksarayda bir yere gideceğim, dedim hocam sen yakarsın sigarayı, aç karın falan dinlemezsin, bu sırada da koop island blues dinliyorum, iyi herşey güzel de, sigarayı yakacak kibritlerin hepsi tükenmiş, bertaraf olmuş. azimliyiz, sigara sönük haliyle ağzımızda. kalabalık trafikte adam kolluyorum ateşli, kırmızı ışıkta durunca yanımdan geçen abilere falan soruyorum, nafile, ateş yok, yirmi dakika olmuş, biz yanıyoruz. derken, tam ulan bendeki şansa bak derken, yandak, takside bir amca hem de hemencecik benim sol yanımda, açtım camı, açarmısın açmaz mısın, açarım, abi be dedim, bi ateş vercen mi, ölüyoruz burda, abiden şivesiyle gelen cevap:

- al bu çakmağı, mardinden geldi bak, senin olsun..

abim benim be, sen o sarı çakmak mardinden buralara benim için gelmiş meğersem, ne süper bir insanlar var şu küçük dünyada, sarı çakmaklı bir sevindirik oldum.

sonra, yani tüm bu sabahın geri kalanında sikindirik gün devam etti.. şaşırmadım bir daha hiçbirşeye, tereddüt etmedim.

iki dediğin ikiyi bulunca, çıkar birbirinden sıfır eder. ben de seni beklerim.

bu böyle bu işler..

1 yorum:

e|f dedi ki...

sıradan bi sabah gibi geldi.. ama hayallah burda akşam olmuş.