20050428

Yazarların temelde düştükleri iki temel hata var:

1) karakterlerden en az bir tanesinin kusursuz olması: bu bahsi geçen karakterin özellikle senaryolarda yaşlı olanları tercih edilir (herşeyin çözümünü bulan süper dede, en cengaver olayları bir bakışta çözen dedektifer, ne anlatsan anlayacak baba, inanılmaz güçlü 70 yaşında teyzeler gibi, ayrıca bu yalnızca hollywood filmlerine ait bir klişe de değil) , eğer genç ise muhtemelen asıl kahramanımızın kendisiyle bir gönül ilişkisi vardır (sevdiklerimizin fabrika çıkışlı hatasız olduklarını düşünme eğilimi). Bunun genel bakınca tek bir nedeni var ki insanlar herşeyi bilen insanlardan hoşlanırlar, boşluk doldurmaca sorularını ne kadar iyi yanıtlarsanız o kadar harika olursunuz , dev karizmatik cevaplar verebilen, herşey tersine dönse yıkılmadım ayaktayım misali şahıslardan en az bir tanesini yanımızda görmek isteriz. (normal hayatta böyle tipler kendi alanlarına farklı bir açıdan girerlerse durum tersine döner, o ayrı bir chapter)

lakin nefes alınan oksijenli kısım buna benzemez, homo-sapiens'lerin en iyi ihtimalle bir kötü huyu vardır, olması da lazımdır zaten, yazarların bunu dikkate almama nedenlerinden bir tanesi de sevgili okuyucuların kendilerini bu süper kahramanlarla özdeşleştirmeye daha yakın olmalarıdır belki. Kötü kahramanlar ancak şeytani derecede zeki ve bunu iyi kullanabiliyorlarsa "aha bu da benim, işte ben adamı böyle yaparım" denir yoksa "allah belanı versin senin" der geçeriz.

2) Tesadüfler: dünyanın en iyi romanından, en iyi filmine kadar kurmaca olan herşeyin içinde tesadüfler bulunur. kocaman aşklar kafenin birinde abuk bir tanışmayla başlar (normal hayatta böyle tanışıp evlenen varsa getirin öpücem), yan komşunuz inanılmaz birisi çıkar (bizimkilerin kalorifer borusuna vurmaktan başka bir olaylarını görmedim), arabanızın üzerinde bir not bulursunuz hoooop al sana babalar gibi macera (kesin dangalağın biri park ederken kaportanızı da kapsamıştır, o notu bulunca macera aramayın, yine de şanslısınız). bu uzaaar gider. .

bu konuda hala düşünüyorum, hayatımızın ne kadarı kendi elimizde, yüzde kaçını ise zarlara bırakıyoruz. ayrı bir parantez: tesadüflere dayanarak yazmak kolaydır, at gitsin, tesadüf işte, herşeyin kolay bir açıklaması.

-------------
Louis hikaye falan yazar, onunla konuşunca yukarıdaki mevzuları farkettim. yazdım rahatladım.

Sizi baymayayım diye Su'dan bahsetmiyorum bugün tabii bu kendisini düşünmediğim anlamına gelir mi, gelmez.

2 yorum:

Donna Quijote dedi ki...

Hayat bu sözünü ettigin tesadüflerle örülü oysa (tesadüfse adi eger). Filmde izlesem abartmislar diyecegim bir dolu sey yasadim, yasiyorum, hepimiz yasiyoruz.Oy yüzden ilk maddeye katilsam da, ikinci maddeye yüksek sesle karsi cikiyorum. Su'ya sevgiler.. :)

silenzio dedi ki...

zaten dedim ya ben de hala kaçta kaçı tesadüf konusunda düşünüyorum diye:-) iyi şeyler beni pek bulmuyor herhalde, o yüzden inanmaktan vazgeçiyorumdur belkim.

Su'ya söyleyeceğim sevgilerini, tabii donkişot kim dicek ben de roman kahramanı diyeceğim..:-)