20050430

sus


sanki böyle her an kızacakmış gibi, git bi daha da gözüme gözükme diyecek gibi, benden daha fazla susuyor aslında, çok fazla şey bilmek istemiyor belli, aynı masanın iki iskemlesindeyiz oysa uzak, anlaşılmayacak kadar da yakın, gülümsüyor, güldürmeye çalışıyorum bilerek, sen çok küçüksün biz yaşlandık diyorum, o aradaki altı sene farkta neler oldu bir bilsen diyorum, bilirmiş gibi yapıyor. sıkıldın mı diye soruyorum, gazete okuyayım ben biraz diye cevap veriyor. yarım saat sonra bildi burcumu, terazi olmanın dayanılmaz hafifliği.

sonra cihangire gidiyoruz, söz vermişti bana, ben hiç gitmedim çünkü cihangire, meğersem taksimin dibi imiş (kandırıkçı mtlda), meğersem deniz dokunsan tutacak kadar yakınmış hülyaavşarın boş arazisinin üzerinde. ben çok seviyorum burayı diyor, etraftaki binalara bakıyorum. susuyor, silenzio o mu yoksa ben mi şaşırıyorum, herşeyi unutuyorum, unuttukça bilmediğim bir semtin sarı beyazlı kaldırım taşlarında sırayı şaşırmadan yürümeye çalışıyorum, mtlda sessizce dibimde, dönüyoruz artık geri, geri dönenler gitmiş sayılmaz demişti alberta, birazcık doğru.

garip.

Hiç yorum yok: