20071009

f

Çocukluğumun yaz gecesi akşamlarında, ki o yaz günleri nedense hep rüzgarlı olur ve denize gitmek için bütün misketlerinden vazgeçebilecek kadar istekli bir sekiz yaşını kırardı, işte biz o akşamlarda kordon denilen yerden dönerken tahta bir köprüden geçerdik. O tahta köprünün kollarında elimi sürüyerek yürürken içimde hep bir korku olurdu, kıymık batarsa diye; yıllarca insanları taşımış eski bir köprünün hazin intikamı ya da istemeyerek canını acıtması birisinin.

Lakin çok sonra anlayacaktım ki bazı korkulardan kaçmamak daha bir zevkli, daha bir maceraperest ve şimdi farkediyorum ki çocuk olmak bu yaşta böyle birşey demek.

Şimdi ise günler birbiri ardına, birbirine benzeyerek geçip gidiyor. Geçmek, gitmek hep sevdiğimiz eylül fiilleri, eylül sarı yapraklarını bırakıp gitmiş, ben bir şehirden diğerine sürüklenmişim, yerde yapraklar görmüşüm başka hayatların kentinde, başka bir şair yazamadığım şiirleri yazmış aynı saatin gecesinde, saatim en olmayacak yerde durmuş, durup sana bakakalmışım birkaç saniye, dakika, altmış, oniki, gün ve bir mevsim.

Sonra gençliğimizin fii tarihinde siyah bir tişört üstüne kaban geçirip yürürdüm, tek başıma, o vakitler asi ruhumuz severdi böyle şeyleri, yürü yürü yürümek, aklımda biniki düşünce, aklıma senin eskizin düşünce, aklımı yerlerden toplayarak yürürdüm, belki de sol ayağımın iki metrede acıması şimdi ondan, kim bilir, sana sorsam sen bilir misin, sen anlatabilir misin bana gizli tarihimin hafife alınabilecek mısralarını, hafif ağır tüy siklet bir geçmiş, geçmiş mi geçip gitmiş.

Bir paragraf daha var yazılması gereken, sonuna koyulacak noktalar, hani bazen birşey olur ya sizin hayatınızda da olan, hani yazsam buraya vay be ne çok benziyor diyeceğiniz, bir paragraf daha var, onüçdört kelimelik birşeyler, onüç yaşınıza ait dörtlü birşeyler, sizin de başınıza gelivermiş birşeyler, gelir ya öyle şeyler insanın başına,

Gelir
Geçer
Gider.

Hiç yorum yok: