20050606

choices

Birazcık düşünen, istanbul gibi büyük bir şehrin kollarında nefes almak zorunda olan, kariyer ya da başarı gibi motive edici kapitalist özelliklerle kandırılmış herkesin aklının bir köşesinde bu diyarlardan çekip gitmek yatar. Lakin bu düşüncenin en garip özelliği genelde yalnızca yatmasıdır, kulağınıza hadi kalk gidelim dediği her zaman ya uyuyorsunuzdur ya da kendinize ispatlanacak son bir yüce göreviniz kalmıştır. Çünkü gitmek elde etmek için çabaladığınız onca şeyden bir anda vazgeçerek otobüsün koltuğundan el sallamakla eş anlamlı hale gelir. Zaman geçtikçe aklınızın aynı köşesinde hala duran o ses biraz daha az bağırmaya başlar, daha kolay duymazlıktan gelirsiniz, son görevlerinize yenileri eklenir, bitmesi gereken taksitleriniz vardır, daha yeni bir ev satın almışsınızdır, işinizde yükselmenize on dakika kalmıştır falan filan.

Tabii ki insan en güzel örnekleri kendi hatıra defterine bakarak verir, yukarıda okumuş olduğunuz satırların sahibi silenzio da gençlik yıllarında özellikle hüzünlü olduğu vakitler küçük bir deniz kasabasına yerleşme planları yapmıştır, orada minnacık bir evi olacaktır, karısı ile beraber huzurlu günlere yelken açacaklardır, o yelkenli ile de balık tutup akşamları küçük bahçelerinde yiyeceklerdir. Aynı silenzio, bir müddet sonra yeni işini aslında sevdiğini ve idealizm günlerinin mazimizde renkli bir anı olarak yerini aldığını farkeder. Kalmak kolaydır, kalınca elde edeceklerin gidersen kazanacaklarından daha çok para etmektedir.

Şimdi sakın silenzio’nun muhteşem ideallerini çok uluslu bir şirketin devlet memuru olması ile sattığını, yuh biz de bu adamı okuyorduk yazıklar olsun falan diye düşünmeyin. Bu basit ama etkili bir süreç, bir bakmışsınız sizi parçası yapıvermiş, gitmek mi istiyorsunuz sizi tutan yok ama çok uzağa gidebileceğinizi pek sanmıyoruz. Size pahalı markaları satın alma fırsatı, en iyi yerlerde yemek yeme imkanı, harika otellerde herşey dahil konaklamalar, güzel arabalar, dubleks evler veriyoruz, gitmek, lütfen hepsinin anahtarlarını sabah çıkarken masanın üzerine bırakın.

Akıllı ve dinç okuyucular bu satırların aslında silenzio’nun bir nevi kişisel hesaplaşması olduğunu fark edeceklerdir. Aynı akıllı okuyucular özellikle maddiyata bu kadar düşkün olması nedeniyle kendisine içten içe kızacaklar, bir önceki paragrafta masanın üzerine bırakılan şeylerin kendileri için hiç de önemli olmadığını söyleceklerdir (ki iddia ederim ki hiç de önemsiz değildir). Savunma makamı bu durumda belki de o kadar muhteşem idealleri olmadığını, oyunu bu şartlarıyla oynarsa bile ideallerinin bir kaçına hizmet edebileceğini öne sürecektir. (bu arada ideal kelimesinden nefret ettiğimi de belirtmek isterim) Silenzio böyle süper gitme fikirlerini öncelikle emekliliğine, çok parası olursa öyle bir ev alıp arada sırada gitmeye kadar ertelemiştir. Maalesef bu böyledir, gitmek o kadar kolay değildir, kalmak da o kadar zor.

Peki bu yazı bir iç hesaplaşma amacından başka ne için yazılmıştır, o konuda silenzio’nun da pek bir fikri yok, belki aranızda okuyan gençler var ise ve böyle şeylere hevesli iseler gitmesel aktivitelerin gerçek cümlelerde biraz yalancı durduğunu anlatmak içindir. Bilemeyiz.

Şunu da ekleyelim; kendisi ile hayatımın en güzel pazarını geçirdiğim Su hanım, hadi gidelim artık derse silenzio ne yapar, üç beş saniye düşünür ve sanırım bavulları toplamaya başlayalım der. Hayatının anlam ve önemi o kadar da maddiyat değildir yani, bazı şeyler bütün bir hayatı durdurabilir çünkü, silenzio bilir.

Hiç yorum yok: