Bazen bu şehir bana times new roman gibi eski gelir, sokaklarında ufak tefek işleri halletmek için dolaşırken yabancılaştığımı farkeder, o kendimi biraz daha geride bırakabilmek için adımlarımı hızlandırırım. Berberin ortaokulu terk etmiş çırağı bunu bilir, tüm o yoksunluğun içinde yüzünde kocaman adamlara has bir ifade ile işini yapar, traş ettiği adamın aklından geçenleri sessizce okur, canını daha fazla acıtmamak için jileti eline çok da yakışmayan bir ustalıkla yüzümde gezindirir, “oldu mu abi” diye sorar, evet ya da hayır demem bütün dünyanın gidişini değiştirecek diye korkarım.
Gözüm rafların üzerinde duran eski bir müzik setine takılır, duvara monte edilmiş küçük televizyonun kırılmış yanını görürüm. Çok önceden alındığı kenarlarındaki tozdan belli olan çerçeveye bakarım, berber nehir resimlerini bu kadar çok sevdiğinden mi yoksa böyle şeylerin satıldığı dükkanda başka asacak birşey bulamadığından mı burada durur, onu düşünürüm. Berber neden burada durur, babası birgün çırak gibi onu da kolundan tutup getirdiği için diye bir hikaye yazarım aklımdan, sırasını bekleyen esnaf tuttuğu takımla alakalı takılır berbere o sırada, gülerler, onlar güldüğü için ben de gülümserim yabancı olduğum belli olmasın diye, onlar yenildiği için yenik sayılmam o saatte, ne de elimdeki zaferlerden onlara vermek zorunda kalırım ve elimdeki zaferler, bu şehre böyle uzak olduğu için değil, kendimi onlarla avuttuğumu farkettiğimden bana yalanmış gibi gelir. İçlerinden biriymişim gibi mutlu olmak isterim biraz yukarıdan bakarak, o yukarıdan kendimin bu haline kızarım, kızarım ama elimden birşey gelmez. Biraz yukarısında durduğum şeyler bana yine gülümseyerek iyi günler der, bu kez aradığı şefkati bulmuş kimselerin gülümseyişiyle iyi günler derim.
Bu şehirde hep birşeyler eksikmiş gibi gelir, ne olduğunu anlatacak kelimeler bulayınca kendimi suçlarım, benim dışındakilerin farketmediğini ümit ederim dışında kalarak, dışında kalmak işime geldiği için kaçarım, kaçarım, kaçamam. Birkaç sene önce yapıldığı halde sıvaları dökülmüş binanın, yanımdan geçerken elindeki sigarayı dertli bir şekilde içine çeken adamın, kendimi bildim bileli yorulmadan gidip gelen arabaları vapurun gözlerine aynı şeyi görebilirim diye çekinerek bakarım, çekinirim çünkü o aynı şeyi paylaşmak belki de hiç olmayan o eksikliği var etmek gibi gelir, belki de ortaya çıkmasın diye gizli anlaşmalar yapmıştır bu şehrin sakinleri, belki yalnızca balık tutanlar bunu biliyordur da onlar herkesten saklar. Dedim ya ben bir yabancıyım, uzağından baktığım hayatları rahatsız etmek istemem, bir sır vermek gerekirse, hiç balık tutmamış olmam bu yüzdendir diye kendimi kandırırım.
Sonra kahvehanenin birine girerim, çocukluğumda içinde neler olduğunu hep merak ettiğim bu yerde, büyümüş olmanın ve üstünden onca geçen yılın silüeti yanıma oturur. Yaşlı amcalar hikayeler anlatsın da dinleyeyim isterim ama nafile, birileri gelip ne aradığını sorsun isterim yabancıya, hikayelerdeki gibi, kahramanın anlatacak birşeyi olsun sonra, hiç kimselere anlatamadığı şeyleri bu yaşlı amcalara söylesin derim içimden. En azından dördüncü aranan bir oyuna dahil olmak isterim, “genç sen oynar mısın?”, oynarım, bu bir oyunsa ve yanında çay bile veriyorsanız siz, oynarım. Mahallede rastladığım işinde gücünde insanların neden evinde değil de burada olduklarını merak ederim, ağır sigara dumanı üstüme siner diye korkmadan. Anlarım ki ne yaşlı amcalar anlatır hikayelerini, ne yabancıların anlatamadıkları hikayeleri var, aslında herkes kendisine saklar en iyi hikayelerini. Çaylar içilir, televizyona bakılır, birşey olmamış gibi davranır herkes, sıradan bir gün basitçe öldürülsün diye toplanılmıştır buraya, adi bir cinayetten öteye gitmez aklımızdan geçenler.
Çırak “oldu mu abi” diye sorar, evet derim.
Oysa kimse böyle olsun istemezdi, çırak bilir, yabancı bilir, ben bilirim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
bu şehri, bu şehirdeki belki de aynı kahvehaneyi benzer duygularla daha önce de yazmıştın gibi.
uzakta kalıp da ara ara geri dönüp rutine dahil olmaya çalışmak da beyhude gibi.
sen yine de deniyorsun hala.
ne güzel.
derdim geriye dönüp alışmak değil, bunun olmayacağını biliyorum.
başka birşey anlatmaya çalıştım ama onu da yazmak istemedim şimdi buraya o kocaman bir sayfanın ardından.
yazar saklar kendini:-)
Yorum Gönder