Eski bir mahallenin ayakta zor duran evleri arasında geziniyorum. Yorgunuz, ben, evler, çocuklar, kapının önünde oturan teyzeler, işten dönen amcalar, o evlerin boyaları, merdivenler, yerdeki taşlar, köşedeki bakkal. Yorgunluk bir abidin resmi, nasıl varsa mutlu insanlar, onun gibi birşey. İyi çıkmamış bir fotoğrafın siyah beyazını da istemek gibi, birşeyleri beklemek hep, her ayın eylül olması gibi, bir yanın hep hüzünlü olması, yorgunuz.
Çoktan seçmeli bir yokluğun bir bardak çayını içiyoruz, kalkacağız birazdan, çok kalamıyoruz zaten, bekleyen şeyleri saatlerde zapt etmek zor çünkü, en iyisi siz bize gelin, öylesine söylemiyorum cidden gelin, pohaça yaparız size, sıcak börek, otururuz, birbirimizin hatrını sorarız, iyisiniz değil mi, iyiyiz inşallah, iyi miyiz?
Oysa sen şimdi karşımdaki divanda uyuyakalmışsın, uykun divanda kalmış, aklım senin aklının bir yerinde, uykundaki bir masalın içindeyiz. Oysa uyanıverirsin diye seni öpemiyorum, üşüdün mü acaba diye ikide bir bakıyorum sana, sesini kısıyorum hayatın rahatsız olma diye, seni uyandırmadan yanına uzanmanın cebir işlemlerini yapıyorum hesap makinesi kullanmadan. Uyuyakalmışsın, saçların yastığın üzerinde, vakit gecenin üçte ikisi, elimdeki senin geri kalanını düşünüyorum, öpemiyorum, uyanıverirsin. Zor birşey bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder