Yedi senedir uzağında yaşadığın bir apartmanın kapı anahtarının sağ yerine sola döndürülerek açılacağını hala hatırlamak, ara sokaklarında kaybolmak yerine sanki geçen hafta o yollardan geçmiş gibi bilmek, başka bir şehire aitken üzülmesin, beni unuttu diye sadece böyle düşünmesin diye başka bir şehri sevdiğini çaktırmamaya çalışmak, ben ne zaman bu kasabaya dönsem öyle hissediyorum.
Yarım yamalak hissediyorum, kendisine aynalardan bakmayı bu kadar seven birisi için ağır cümleler kurup farkediyorum ki kendime uzaktan bakıyorum aslında, yakınıma gelmeye gerek yok diye boş veriyorum, sonra bir ara uğrarız, uğrar mıyız miguel ne dersin, sanmıyorum, artık o uğramaların faturası ödemeye ödemeye kabarmıştır, boşver, altından kalkacak ne vaktimiz ne de kocaman bir kalbimiz var.
Kaçıyoruz yani, kaçabildiğimiz yere kadar da böyle olacak anlaşılan, sen anla diye sana anlatacağım olan biteni, bana birşey söyle, beni bi adam et diye anlatacağım, gözlerinin içinde kaybolmayı isteyeceğim üç iki bir yok olacağım, yok olmanın dayanılmaz hafifliği. Dayanılmaz bir hafifliğe ihtiyacı olan ağır adamlar gibi satırlar yazacağım sana. Yalnız senin anlayacağın kadar karmaşık olacağım, diğerleri gördüğünde sıradan bir cumartesi öğleden sonrası.
sana böyle anlamlar yüklemeden, bu yeni halinle, yani sana Siyah demeden, seni sevmeye çalışıyorum. bu zor, bu çok zor..
2 yorum:
bu posttan bağımsız bana yazdığın commente ek..olur da okuman gecikir benim commentimi diye...beni sevmeye devam et silenzio'm...o mevzu bünyenin alkole dayanıksızlığından mütevellit vuku buldu... :(
tam "sana siyah demeden" kısmını okurken pearl jam black'in caldigini farkettim, paylasmak istedim...
Yorum Gönder