Sevgili okuyucular,
Size bu satırları güzel kentimiz barcelona’nın havaalanında, öğle saati olmasına rağmen herkes içiyor ben niye içmeyeyim diyerek alınmış bir bira eşliğinde yazıyorum. Tabii o insanların hepsi ingiliz, bu durum beni durdurdu mu, hayır.
Bir önceki kısacık mintirik post’tan da anlaşılabileceği üzere bu şehre gelip de Gaudi, tırmala beni kaşı beni dememek mümkün değil. Bu noktaya birazdan değineceğiz. Lakin sanırsam dünyada ismi bir mimarla birleşik bu kadar anılan başka bir şehir yoktur, hoş başka da Gaudi yok. Futbol spikeri türkçesiyle “ Gaudi şehre imzasını atmış”
Sagra da familia’yı ilk gördüğünüzde yani metrodan inip kafayı çevirdiğinizde bir an yerinizde durup öylece bakakalıyorsunuz. Bir insanın bunu nasıl düşündüğünü, zihninde nasıl şekillendirdiğini anlamak mümkün değil. Tabii daha yarısı ancak bitmiş olduğundan (estimated arrival: 2026) hala bir inşaat alanında, kordonlar eşliğinde gezdiğinizi de hatırlatırım. İspanikler bayağı bir müddet tamamlansın, yok böyle kalsın şeklinde tartışmışlar, korkuları kimsenin Gaudi’nin işini devam ettiremeyeceği imiş. Gaudi ise öleceğini anladığı an inşa yerine kendisinden sonra geleceklerin devam edebilmesi için planlarını çizmeye başlamış.
Beni en fazla etkiliyen ise Gaudi’nin yalnızca 70 yaşından sonra kendisini tamamen bu kilisenin yapımına vermesi oldu. Sebebini ise şöyle açıklamış: “ artık hiçbir arkadaşım, dostum, ailem, vaktimi harcamaya değecek kimsem kalmadı, hepsi öldüler”. Düşünsenize dehasınız, böyle bir iş yapıyorsunuz ve sizin için etrafınızdaki insanlar bu işten çalabilecek kadar değerli olabiliyor, Gaudi burada bizim gibi devlet memurlarına iş-özel hayat dengesi dersinin suyunu çıkarıp veriyor.
Geyik olarak arkadaşlarıma mail atıp: “ yahu ben bu sagra da familia’ya gidecektim, daha bitmemiş, gideyim mi, değer mi, bitince mi gideyim?” şeklinde bir olta attım. sadece bir kişi atladı, sabıkalıyım artık, kimse inanmıyor ama it was a nice trial J Gaudi’ye neden acele etmiyorsun diye sorduklarında ise şu cevabı vermiş: “ müşterimin acelesi yok”, bilmeyenler için tapınağın tamamen tanrıya adandığını ve bütün dinlerden insanlara gel dendiğini ekleyelim.
La pedrara, park güell gibi diğer Gaudi işlerini de gezdim, sonrasında otelin haritasında ne kadar kocaman şekilde çizilmiş anıtımsı, mimarimsi yer varsa hepsine de gittim acele etmeden. Modern sanat müzesinden haz etmedim ama bir bankanın modern sanat sergisini pek beğendim, hatta orada charlie chaplin filmleri var idi, yarım saat izleyip güldüm, çok entrasan.
Bir turistik insan olmanın en güzel yanı zaman derdiniz olmayışı. 5 gün boyunca her öğlen 12’de kalktım, gece de diskolarda tepinip sabaha karşın bedavaya kaldığım hilton odama döndüm, bedava çünkü arkadaşım iş için burada. İçim dışım baget ve ton balığı oldu, bira da oldu, bazen viski bile oldu.
Barcelona’nın deniz kenti olduğunu söylemek zor ama, buraya gelince boğazın kıymetini ve denizle ne kadar haşır neşir yaşadığımızı farkettim. 5 gün içinde yalnızca bir gün deniz kenarını gördüm, zaten oraya da çok matah yerler yapmamışlar, böyle bir dertleri de yok adamların, hatta kordon anlayışları yok diyelim de eskiler anlasın, missilence gülsün birazcık.
Harita özürlü birisi olarak yine kayboldum, fakat bu kayboluş beni istesem bulamayacağım ara bir sokağa çıkardı. O kadar güzel minik bir bar buldum ki resimlerini görseniz anlarsınız. Küçücük, eski püskü bir yer, insanlar gelip ayaküstü bir bira içip gidiyorlar. Tam oturup etrafa bakınırken yan masadaki çocuk birşeyler söylemeye başladı ve şerefe yaptık, içimden diyorum ki tipe bak, kesin zararlı neşriyat teklif edecek şimdi bana. Meğerse kübalı imiş, çat pat ingilizcesi ile konuşmaya çalıştık, sürekli gülen acayip tatlı bir herifti, nice to meet you dostum dedim bardan ayrılırken, bize de bekleriz, istanbula.
Gece hayatı ise oldukça başarılı. Mekana gidiyorsunuz saat bir buçuğa kadar kimse yok, lan diyorum nasıl iş bu, boş kalacak herhalde, sonra yirmi dakikada pat diye ayakta duracak yer yok. İlk gün facia bir turistik yerden sonra şehrin kalifiye yerlerini keşfettik tabii ki, en azından artık böyle lokal iyi yerleri bulmakta geliştirmişim kendimi. Pazar ve Salı gecesi bile saat 3’te insanlar dans ediyor, anlamak mümkün değil.
Şimdi erkek okuyucularımız için geliyor bomba. İlk gün nou camp’a gittim, bakayım bi diye, sonra o gün espanyol maçı olduğunu öğrendim, sonra dedim ki lan hayatında kaç defa geleceksin barcelona’ya al bilet, sonra madem alıyorsun neden en güzelini almıyorsun deyip sahanın on metre kenarında inanılmaz bir yerden bilet aldım, şöyle ki messi, eto falan resmen burnumuzun dibinde ısınıyor, ayrıca messi maçta tam önümüzde bir hareket yaptı ki Gaudi neyse messi de futbolda budur dedim, şaka gibi. (orospu çocuğu real madrid J)
Böyle bir beş günün de sonuna geldik, tedbil-i mekanda ferahlık vardır diye boşuna dememiş dedelerimiz, tabii bu mekan barça olunca daha bir ferah oluyor insan ve ben yavaştan duty free’ye doğru yerimden kalkıyorum.
Esen kalın..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder