20100301

f*you wasted it

şimdiden söyleyeyim, uzun yazacağım. şimdiden söyleyeyim, bir gün delirip aranızdan gideceğim, daha doğrusu deli gibiymiş yapıp aranızdan kaçacağım. lakin konumuz bu değil, benim de şimdilik böyle bir cesaretim yok. dediğim gibi, uzun yazacağım, bu nedenle şimdiden susayım.

sana kalırsa bahar kaç gibi burada olur, bana onu söyle, söyle ki uzun uzun yazayım.

dışarıda kuşlar var, denize yakınlar, siz hiç martıların gecenin bir vakti bağırmalarını dinlediniz mi? doğrudur, benim de sabaha karşıyı görmeyeli çok uzun vaktim oldu. sabaha karşı önce bir mavilik, sonra kuşlar. bir keresinde sokakta bir evden diğerine yürüyordum da pek iyi şeyler söylememişti kuşlar, sabahın dördünü kırk dokuz geçiyordu, hayat geçiyordu hemen sağımdan da kuşlar bana bir şey söylememişti, kırgın değilim ama aramızdaki samimiyete inancım kalmadı.

güzel şarkılar söylemek isterdim ama elimizde bunlar kaldı, idare edelim.

'adsız' dedi ki böyle yazar mı olur? yazar dediğin üretken olur dedi adını vermeden. bu bana çok koydu, kaç gündür aklımın ucunda duruyor da bir şey demiyorum. ah adsız, hiç öyle denir mi? ben yazmasam da dönüyor dünya ve mutlu mesutum demek ki, insan hiç başkasının kıçıkırık hüzünlerini ister mi? adsız bana dedi ki otur biraz as suratını. adsız'a karı boşaması kolay, adsız bir kahramanlık yapana kadar isim de vermiyorlar, adsız yeteri kadar acı çekince güzel günler göreceğiz çocuklar.

kuşlar demiştik, uçtu gitti kuşlar.

ben geçen gün bebekten arnavutköye yürüdüm noktalama işaretlerini üstüme iyilik sağlık evde unutup. yanımdan eski arabalar geçti, daha yeni oldukları belli sevgililer, balık tutan amcaların yanından yürüdüm, yaşlı bir çocuk geçti yanımdan, hava kapalıydı, yağmur geçti üstümüzden, camdan baktı zengin insanlar bu garip halimize, benim yanımdan içimin anlamadığım buruk hali geçti, ben yürüdükçe büyüdüğümü farkettim maalesef ekleyerek cümlelerime, yanımdan bir ağaç ve sardunyalar geçti, iki tane yalan üç tane mutluluk geçti, güneşli bir kasabanın dar sokakları geçti de çaktırmadık birbirimize, neşeli insanların kandırıkçı halleri ile şakalaştık ayaküstü, ben geçen gün iyice bir yürüdüm anlayacağınız, üstüme iyilik sağlık.

bazen öyle insanlar öyle zamanlarda yüzüme bakıyor ki çok mu garantici yaşıyoruz diyorum şu uzun hayatı.

ismini gizleyen başka bir okuyucumuz benim de'lerime laf etmiş. yahu işin gücün mü yok, burada hepi topu beş kişi kaldık zaten, sen ben bizim acılar. benim de'lerim ayrı dursa ne olur çok sevdiği bir önceki kelimesinden, bitişik dursa kime ne zararı var. oysa zekanı takdir etmedim değil, bunu da sen anladın, paşada anladı, da'lar anladı da kuşlar gitti cidden, ben de bunu anladım.

boş vakitlerimde boğazın içinden geçen bir gemiye biniyorum, bunu da sonra anlatırım, boğaz ve benim vaktim boş oluyor geceleri, bu sebeple geceleri içiyorum. içinden boğaz geçen şehirleri bu yüzden seviyorum.

tek bir son cümle yazmamız gerekirse basit bir doğru olsun sevgilim, iki noktayı üst üste değil biraz mesafeli koyarsak becerebiliriz, benim seninle aramda geçen en kısa yol bu kadar doğru olmalı, bunu da bana sen öğrettin.

son cümle.

5 yorum:

eskiz... dedi ki...

yazınızı okuyunca içimde kalan güzel tatdan ötürü yorum yazmak istedim ama ne söylesem boştu...

t dedi ki...

bana daha çok acı lazım, ilham kaynağımsın... "da" lar ve "de" ler de kendi ayakları üstünde durabilen bireylerdir, onlara saygı duyarım.

Maria Puder dedi ki...

bi ara bilogunu unuttun bile sanmıştım aslında:( bi bilogun olduğunu hatırlaman güzel şey tabii.

mesed hanım. dedi ki...

Çok iyi yazıyorsunuz.Denizi,gemiyi,şarabı ve noktalamaları boşverip göğe bakalım...Bu yazıdan sonra sokaklar bizim.

Adsız dedi ki...

blog kalırsa okuyucu da kalır