20070731

aa

Bazen yazacak bir kelime, üst üste konacak iki dört kelime bulamıyorum.

O kadar yetenekli değilim, o kadar görmüyorum hayat denilen şeyden, o kadar acı çekmiyorum, o kadar da farkında değilim anlaşılan, meşgulüm, yarım saat sonra geliyorum. Camın üstünde asılı bir bekletme kağıdıyım bu aralar, geliyorum, bir yere kadar gittim, hemen geliyorum, beklesenize..

Bir adam bir kadını çok sevmiş bir vakitler, o kadar çok sevmiş ki şaşırmışlar, ne yapacaklarını bilememişler, bilecekleri saate kadar dolanıp durmuşlar öylece. Masallarda olur böyle şeyler, hikaye deseniz sonu var derim, sonu olan şeyleri hangimiz sever ki zaten, demem o yüzden, masallarda denmez öyle şeyler, sus, ayıp, iki minik çocuğa anlatıyoruz aşkı, kocaman kadınların anlamadığı bir dilden ve neşeli bir oğlanın gülmesini sağlayacak kadar basit.

Aşk, üç kontenjanlı harfler topluluğu, neyi neden yaptığını bir türlü bilemeyen, üstüne kitaplar yazılmış aşk, mantık derslerinde sınıfta çakan aşk, iyi bir şarkının akla takılan nakaratı, on defa izlenen film, kapatıyoruz, haydi dağılın..

Nasıl olsa teker teker geri geleceksiniz, iki kişisniz topu topu, düşünürsünüz ara sıra, iki’lemelerin tekil halisiniz her halükarda, cin fikirli kafiyenin şinaslı uyumu, daha fazlasını vaat etmedik zaten, biliyorsunuz, biz size, ben sana hiç yalan söylemedim.

Dedim ya, bir ile biri toplarsan iki eder ancak, çarparsan yazık günah..
f

20070727

bozburun

Bozburun diye bir yerdeyiz, Bozburun nedir diye soranlar için c şıkkı şunu söylüyor, kimselerin bilmediği ufak bir sahil kasabası, toplam nüfus kasabanın sakinleri + temmuzun o takviminde tatile gelmiş olan 50 kişi, bu 50 kişinin bir kısmı da biziz. Ufak bir pansiyonumuz var, sabah akşam yemek çıkıyor; sabahları kahvealtıdan gol, akşamları balık balık rakı. Pansiyonun oğlu fırlama bir çocuk, at kuyruğu saçları, sorsan herşeyi anlatmaya hevesli, turist kızlarla çektirdiği fotoğrafları bile gösteriyor isterseniz, pek bir misafirperver. Sonra ismini şimdi hatırlayamadığım ama benim nedense kont dediğim bir köpek, şımarık daha 3-5-8 aylık, koz maça, yerinde duramıyor. deniz, doğa gibi şeylerden bahsetmenin manası yok herhalde, çok güzel olmasa gitmezdik zaten.

Öğlen gözleme yemeye gittiğimiz yerde bir amca var, hopdediks gibi bir amca, yalan değil, gidin görün, sağ sol yapa yapa yürüyor, pantolonu bir karış havada, bıyıkları var beyaz. Çay bahçesi işletiyor işte, ne yapsın, herkes tanıdık zaten etrafta, bir biz tanımadıkız, yabancıyız yani, herşeye yabancı, böyle bir memleket nasıl olur diye bakıyoruz etrafa. Peynirli gözlemelerin hesabını alırken amca diyor ki söğüt diye bir yer var burada, oraya gidin, çok güzel saç kavurmaları vardır, hemen beş dakika buraya.

Dedim ya sessiz sakin biryer, ne kadar olabilecekse değişiklik olsun, gidelim, gidiyoruz, lakin yol sormak gerekli, bir ağacın altında bekleyen dört yaşlı amca görüyoruz, bir ağacın altında öylece oturmuşlar, birşeylerden konuşuyorlar belli ki. Gülüyorum, ama bu yazılacak birşey değil, bir an onların arasına karışmak istediğim için, çok sevdiğim için böyle temiz kimselerin ağaç altı sohbetlerini, çocukluktan kalma, beni de alsalar arasına, Bozburun’da kalsam öylecek, buralara dönmesem hiç, döndük ne oldu, ne olacak.

Camı indiriyoruz, içimizden biri soruyor, amca söğüt nerede, nasıl gideriz? Dördü birden ayağa kalkıyor, görseniz hayat memat meselesi, parçalıyorlar kendilerini anlatacağım diye, eller kollar havada. Sonra içlerinden biri bütün o hayretle izlediğimiz karmaşanın arasında elindeki poşeti havaya kaldırıyor ve bağırıveriyor:

“ badem”

Badem satıyor amca, bizim gibi yoldan geçenlere belli ki, bir torba badem. O kadar tatlı ki, bütün o sözleri kesip, bütün o elleri kolların arasında, badem diyor. Diğer üçü beş dakikalık yolun tarifinde, o ise bademin, badem, daha önemli ne olabilir ki, ne olur olmasın.

Söğüt’e gidiyoruz, yarım saat yoldan sonra, hopdediks amca yanıltmış bizi, bir mahsuru yok tabii. Saç kavurmacıyı bulamıyoruz üstüne, Söğüt denilen yer birkaç çay bahçesi ve evden ibaret çünkü. Bir mahsuru yok dedim ya, geri dönüyoruz.

Dönüşte bizim amcalar hala oturuyor ve araba yakınlaşınca muhteşem dörtlünün içlerinden az önceki ayağa kalkıyor:

“ badem”

Hayatın sırrını arayan arkadaşlar bence bir daha okusun, okuma bilmeyenler sorar ise tek bir kelime yeterli: badem..

Ortaçgil’in şarkısında Bozburun için dediği gibi: içim kıpır kıpır / deniz kıpırtısız

20070726

fa

Yalancıktan sevilmiş sigaralar gibi, söneceğini biliyorsun, içmesen daha iyi aslında, duramıyorsun, karşıdan karşıya geçmeye çalışan güzel hayaller, önce bir nefes sonra yemekten sonra, sonra alışkanlık ve kültablası. İnsan kibritleri sevemiyor yalnızca, kibrit kıskanç bir sevgili, artık anlıyorum.

Oysa mizahtan anlar hayat, eşeğini kaybettirip bulduruşu da o yüzden, seni eşek yerine koyuşu da zaman zaman, yersen. Olan biten; iki geri bir ileri mehter marşı, çocuksun daha, yaşın kaç olursa olsun bakkalın rafında gördüğü herşeyi isteyen bir çocuk, annesinin tek kızı belki, babasının gözbebeği. Dokunmasan bile ağlayacak, öylesine, maksat ağlamak olsun, masum.

Kendini kaybetmiş ve ne anlattığı paragraf altı edilmiş bir cümleler dizisi bu yazı. Bu yazıda yazar, eğer sorarlarsa, pek birşey anlatmıyor dersin, anlatacak pek birşeyi kalmamış, imla kurallarına uygun olsun diye yazmış hepsini, virgül hesabı, noktayı düşünmeden, durduğun heryer sol anahtarı, olmadı, baştan başlıyoruz.

Uyumak gibi birşey, uyku mağmurluğu gibi, güzel şeyler görmüşsün rüyanda, karşıya geçebilmiş hayaller, yastığın soğuk yüzünü çevirmişsin defalarca, yalancıktan. Yataktan kalkıp su almaya gitmek ile sol tarafa dönüp devam etmek arasında kalmışsın, kalakalmışsın, lakin kalakalmak o büyüdüğün küçüçük yaşında eskisi kadar korkutucu değil, geçer diyorsun, geçmiş çünkü bir sürü şey, şeylerin dünyasında olur böyle şeyler, şeyler geçip giderler, birşeycik olmaz, uyanmışsın.

20070725

buka

insan oğlu bukalemun misali, geçen hafta bu saatler tatilsel işlerin orta yerinde ve onun daha da ortasında derin bir uykudayken şimdi ofiste ciddi işler peşinde koşuyoruz. şort ve terlik yerini pantalon ve gömleğe bırakırken günde on saat yatarak gazete kitap okumalarda yalan oluverdi. alışıyoruz tabii, o yüzden ofis ortamına uyum gösteren bukalemunlarız zaten, pazartesi faciaydı, dün biraz daha iyi, bir ay sonra sorduklarında yok canım ben tatile falan gitmedim diyeceğim. bu mudur, bu olabilir..

insan oğlu kuş misali, bunu otobüsler için söylerdik vakti zamanında, sabah bir yerdesin akşam bir yerde. oysam uçaklarda kuş değil de uzay yolunda ışınlanmış mr. spock müsvettesiyiz. müsvette kağıtları vardı saman kağıttan, sarı, her an yırtılabilecek kadar narin, kalemin ucu içine takılıp giriverir, öyle işte, nereden aklıma geldiyse.

lakin mutluluk bazen tanımlanamayacak kadar basit, bazen bulunamayacak kadar uzak, bazen neşeli bir şarkı, bazen uzun bir yol, bazen orada, bazen burada olmak. yazamadığım hikayenin başını aşağıya kopyalayayım bari de belki bir müslüman birkaç cümle ekler.

"1967 yılının soğuk bir ocak gününde, hatta birazdan kararacak havanın saat dört sularında, esrarengiz bir adam olarak kaldırımda yürümedim, siyah bir paltom yoktu, evde beni bekleyen birileri yoktu, bir sevgilim, karım, çocuğum yoktu. Bir sigara yakmadım, sigaraya yeniden başlayacağımı bilmek ne kötü, bir sigara almak için yanından geçtiğim şen bakkaliyesi’ne girmedim oysa, gidiyordum, buralardan, iki sene ondört günün geçtiği bu kasabadan, gidiyordum ve bir sigara yakmadım. "

20070722

f*-

bundan sonra tatil dönüşlerimi seçim olduğu günlere getireceğim. hiçbirşey anlamadım çünkü, ne bitti ne başlıyor, baskın da olmayacak mecliste, hayırlısı herbirşeyin artık.

fekat yediklerim içtiklerim benim olsun, böyle teker teker şunu yaptık bunu yaptık da yazmayacağım tabii ki genç kızlar gibi ama, en bir süper tatilimi geride bıraktığımı belirtmek isterim; aksiyon, kafa dinleme, sebaha kadar dens, gün görmedik denizler, bu kısımda erol evginden işte öyle birşey isimli parçayı arka plana koyabilirsiniz.

bu 15 gün boyunca, şu bitmekte olan talihsiz pazar gününe kadar bilgisayarımı bir kere açmadım, işi hiç aklıma getirmedim, maillerime hiiç bakmadım. mutluyum, gururluyum, babalar gibi tatil yapıp herşeyden uzakta kaldım, öğrencilikten geçmiş çalışan arkadişlerime da tavsiye ederim. sanırsınız ki bir aydır burada yoktum çünkü.

yarın sabah onca aradan sonra yeniden erkenden uyanacağım, herhalde bütün işin en can sıkıcı kısmı bu, püff diye bir terim var ya, ondan bir demet.

neyse, artık daha bir yazar olacağım, öyle karar verdim tatilde, bir de sigarayı bıraktım, tam öyle değil ama bayağı bir bırakır gibi oldum, bu macerayı da anlatırım.

20070705

f

o mutlu gün geldi çattı, silenzio tatil için on dakika sonra yola koyulacak. bu işler böyle, çalışırsın, çalışırsın, hopicik tatil sonra.

sonrası dönüşte..