20060731

f

hayatta imremdiğim adamlar: (ulan bunu bile yazdım be, tüh bana)
  • woody allen
  • kevin spacey
  • thierry henry

hepsinin ayrı ayrı nedenleri var ama anlatmıcam, çok da sikinizdeydi zaten, anaa terbiyesize bak, ne küfrediyorsun lan, sus be sikicem bak ananı, bak hala küfrediyor, arkadaşım kime diyorum, bas git dostum, pis zenci misin nesin?

this blog, koyiyim to this blog... ahahhaha bunu sevdim..

20060730

f

(aslında bu resimde kuşlar var)
top 10 at my age of 10
  1. otobüsler (mercedes 0 302S - 0 303, MAN Superman..)
  2. ghostbusters, ninja turtles
  3. futbol topları (plastik toplar sonrası devrim)
  4. misketler
  5. gazoz kapakları
  6. kutu-kola (oh god, it was a pleasure)
  7. uzaylı zekiye
  8. yeliz sert ( hala ismini hatırlıyorum, vay anasını seyirciler..)
  9. bmx
  10. ilkokul örtmenim ( beni elevermemek için kopya çektiğim sınavı çöpe atmıştı )

------------------------------

ağustos ayının, tatilleri sona ermiş ama hala bu psişik güçten kurtulamamış eylül bağımlıları için takvimlerden çıkarılmasını düzenleyen yasa tasarısını meclise iletiyorum.

oh giovanni (like u say my sweet) hayatımızın bir yerlerinde yanlış işler mi yapıyoruz, bize göre değil mi bu işler, hangi işler bize göre, kaç paraya satın alınabilir mutlu bir gün, bak biz eski müşteriyiz, biraz indirim yap. düşünmemiz lazım diyemeyecek kadar teslim olmuş ve tüm ordularının umurunda olmayanız, hayırlara vesile olsun, abi taksit peşin farkediyor mu? gülümseyin, çekiyorum.. şu saçma konuşmamdan ben bile sıkıldım..

axess kızı ve turkcell super lig hemen başlasın gelmiş geçmiş en iyi türk marketing kampanyalarındandır, takdirlerimi iletiyorum..

20060728

f

brad jolie & angelina pitt aşkını sonuna kadar destekliyorum. bu kadar kusursuz insanların yeryüzünde yaşamaması, aydedeye çıkmaları gerektiği kanaatindeyim. gerçi herşey var ama sor mutlu değillerdir türünden söylemi olan arkadaşım; bi saniye gelir misin canım arka odaya?

çocuklarına küçük altın ve maşallah takmak isteğimi de ekliyorum.

neden rabbim, niye bu adaletsizlik?

20060727

f

bu blog işe geldiği ilk gün tatil şokunu atlatamamış bir ofis evladının vakit geçirmek için yazdığı eberek güberek şeydir.

sigara paketleri üzerinde diyor ki: sigara içmek öldürür. olabilir tabii, içmeyenler uzaya gidecekmiş.

çok iş var çok.. bi yanım der bırak bu işleri, bi yanım der abi sakin ol alışırsın. insan nelere alışıyor. 54R buradan geçiyor değil mi amca?

saçlarımı pek kestirdim, azer bülbüle benzemenin verdiği o muhteşem haz ile yaşamıma devam ediyorum.

that joke isn't funny anymore.. mal gibi bu modda neden smiths dinliyorsam.

20060724

f


şenay düdek kişisinin posta gibi direkman halka giden bir gazetede " şamdan geçen akşam böyleydi, oradan sortie'ye geçip işletmecesi yusuf ile yemek yedik, sicksock'un aşçısı da muhteşem.. " diye yazmasını anlayabilmiş, bunu anlayan ve bize ne demeyen toplumun motivasyonunu bilebilmiş, pazar keyfinin erotizm yaşamak isteyen yurdum delikanlıları dışında neden izlendiğini çözebilmiş, türkbükü'nün yerini haritada bulamayacak kimselerin bu abuk hayatlara neden özendiğini kavramış değilim.

sanırım hakediyoruz, amcalar da veriyorlar ayarı.

aptallar için harikalar diyarını izlerken çıkıp bu eşitsizlik neden diye sokaklarda yürümek yerine kumanda elde o yarışma, bu talkshow, şu magazin izlemek.

benim tuzum kuru, biz kapitalist düzende kendimize yer bulmuşuz, sizi uyandırmak için kendimi feda edeceğim ortam yok, olsa da zannımca bu aptal halinizle değmezsiniz, uyanın biraz. babam der ki "insanlar hakettiği yerde yaşar." itirazı olan, yok, yerlerde gezinen eğitim ve sağlık sistemi, hala elimiz yüreğimizde izlediğimiz bir ekonomi, kahvelerde okeye çalışan işsiz insanlar, çalışsan açlık sınırında bir asgari ücret, tutunacak adam gibi bir sol'u olmayan, sağ'ı vur deyince öldüren niyeti belirsiz bir hükümet, beyler devam edelim, bu duraklarda inecek kimse yok, ne güzel gidiyoruz..

yukarıdaki resimle bütün gri türklere sırtımı dönmüş gülüyorum, aşağıdaki resimde ise iş için gittiğimden yanlarına katılıp deli gibi bağırmamak için zor durduğum madrid'li gençlerin kendi yaptıkları müzik ile israil'i protesto yürüyüşleri var. ama yok, şimdi bir yürüyüş olsa, en önde koşarak gitmek istesek sakallı abiler, mhp'li amcaların arasına kim girecek, üstelik polis ispanyadaki gibi uzaktan izlemek yerine copla aramıza da katılabilir. yine de, bir faydası olacaksa FORZA LÜBNAN, FUCK OFF ISRAEL



mesela ben petek dinçöz'ü katletsem bir faydası olur mu?



20060719

f

giderek daha fazla real madrid'li olduğum, otel odasını evim zannettiğim, consierge'deki çocukla "naber abi" muhabbetine kadar ilerlediğimiz bu günlerde garip bir haleti rukiye içindeyim.

madrid'in sokaklarında yürürken, kafamı gothik, etik, laik ama amazing mimarisine bakmaktan alıkoyup gelen geçenlere çevirince şunu gördüm ki aşk değişmiyor; yanlarından geçerken kıskanarak baktığım, mutlulukları hiç sevmediğim el ele tutuşma ritüellerinden bile belli olan o çiftlerden burada da var, they smile, they live for each other, they are rich..

ya da ben öyle hayal ediyorum, hatta daha doğrusu öyle olsun istiyorum. the one var mıdır, yok mudur tartışmalarını geçmişimizin bulutlu günlerinde bıraktık, vardır elbette birileri, günün birinde gelmesini isteriz, bekleriz hasretle, siz ispanyolların dediği ve bütün italyanların bildiği gibi yegane korkumuz her an alzheimer olabilecek yaşa geldiğimizde ve bir sabah (yağmurlu bir pazar olsun mesela) uyandığımda yanımda yatan o kimseyi hala seviyor muyum, bak kadın bu kadar yaşı senin için yaşadım ben, bu dünya orospunun evladı bir yer sen olmasan diyebiliyor muyum; sorular.. (sen yanıtlarını yastığının altında sakla)

oysa günümüz kapitalizminde herşey bir tık mesafede; yeni giysiler, bilgisayar, sex, araba, evler, herşey. para tüm kötülüklerin anası, babası hatta çocuğu oldu, gimme money and take your new world. alamayacağın şey iyi tasarlanmış bir aşk aslında: çiçekleri doğru yerde alınmış, seni seviyorumları içini acıtacak zamanlarda söylenmiş, acıları yüklemden hemen önce gelmiş zarflar içinde, 1+1 taksitle güzel bir aşk.

ok, bu kısımda el sıkıştık diyelim ama en azından şunu kendime soruyorum, bu alınmayan, bulunmayan şey benim dengesiz ve ne istediğini bilmez, bilir ama beğenmez halimden mi? sanırım değil, farklı yerlerden arkadaşlarımı venn şeması ile gösterince iki kümeye ayrılıyorlar; 1-) acayip mutlu hadi çocuk yapalım ilişkileri olanlar 2-) rober hatemo'dan ben aşksız prensim söyleyenler. daha garip olan da bu şarkıcı kimselerin hakkatten yiyecek ekmekleri yokmuş gibi içli bir şekilde bunu söylemeleri, akıllı, aptal, farkında ya da değil, herkes iki kadeh de alkol ile dokunsan ağlayacak gibi, yalnızlık ağır mevzu, o kadar insan var ama benim kalbim boş, iki oda bir salon ve mobilyalar, öylece bekliyoruz.

3-5 sene önce ki o vakitler muhteşem hikayelerin yazarı genç bir delikanlı iken bahsi geçen aşkı bulabileceğim, herşeyin yanında yalan olacağı graceful kimsenin ismini "siyah" yapmıştım, hala da öyledir zaten. bir "siyah" bekliyorduk, hala pencerenin kenarındayız, bir adayımız oldu o da seçimlerde biz böyle zulüm görmedik diyen silenzio demokrasisi tarafından tahtından indirildi. farkettiğim şey ise şu: siyah aynı siyah değil, mesela önceden az konuşan, çok zeki, karizmanin kraliçesi, bütün gereksiz hayatsal ayrıntı sorularına küt diye cevap verip beni dumur eden siyah giderek neşeli, çok zeki (hehehe :-) , daha sosyal, iyi giyinen, güzel, şeker ama tersi ters olan bir hal aldı, netice de değiştik, değiştik diyorum çünkü yazarken de farkettiğim gibi aslında yukarıdaki sıfatların kapsamı tamamen benim geldiğim yer ile alakalı, kısıtlarım artıp azalmadı (yaş ilerledikçe daha zor teorisinin aksine, gerçi bunu da destekleyebilirim), yalnızca aşkın doğal ve entrasan hali ile benzerimiz ya da benzemeye çalıştığımız şeyi seviyoruz.

yine aynı soruya dönecek olursak bu kadar mı zor bu şeyi bulup sevmek? birkaç yetenekli kimse dışında sanırım zor, onbeş günde bir aşk değiştiren ayayay kızlar da biliyorum ama diğerleri için kişinin özelliklerinden bağımsız olarak zor. daha mı az insanla görüşüyoruz ki içlerinden seçmesi bu kadar kolay değil, aksine akşam dışarıya çıkmaktan tutunda, gelişmiş kişisel networkler hatta internet ile çok daha fazlasına sahibiz. peki sorun nerde?

devamı başka yazıya, buraya kadar okuyan oldu ise madrid'den boğa getircem boynuzundan tutup..

ne yazdım ulan, vay be, birikmiş demek ki.. (abi şu parayı uzatabilir misin öne, iki öğrenci, bir tam..)

çok güzel paralel park yaparım, aklınızda bulunsun..

20060718

f

şu yabancı real madrid'de bakıyorum da vallahi medeniyet var.

ben de çok medeni bir insanım.

kimse ingilizce bilmiyor burada, ola espanol, gracias..

yeniden tatile gitmek istiyorum, bunu çok istiyorum, bi yardımcı olsanız.

per farvor... (yanlış yazdım ama lütfen demek.. )

20060713

f

hızlıyım, acımam
13 gün sonra geri döndüğüm ofis, bu salak şehir, gereksiz işler müdürlüğü, trafik, kesilmiş sakallarım (ki görseniz gattuso gibi birşeydim be), uyuz ayakkabılarım (bu 13 günde bir kere olsun terlik dışında birşey giymedim) ile tabiri caizse bilgisayarın başında ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum; burdaki insanlar eğlenmiyor roberto, garip bir koşuşturmaca içindeler, beyinlerine sıcak geçmiş, süngerleşmiş olabilirler mi, olabilirler.


Artık bir zenciden farkım kalmadı (bazı alanlarda gelişim noktam var, oha silenzio).
Hayvanlar gibi içtim, içip içip gecenin bir köründe denize girdim (yok artık labron james)
Çılgınlar gibi dans ettim, obarey dedim, guberey dedim (king of the swing)
Ne güzel insan şu avrupalılar, ne çirkin şey bizim tikitoş kasıntılar ( hey gidi medeniyet)
Kah dalgaların efendisi oldum, kah havuzda olimpiyat yüzücüsü (abi biraz kayar mısın yana?)


animatör olmaya karar verdim.

20060706

f

i never miss istanbul.
i never miss waking up early.
i never miss traffic.
i never miss my laptop.
i never miss home.
i never miss job.
i never miss my blog.
i never miss serious clothing.
i never miss shaving.
i never miss short hair.
i never miss my bed.
i never miss neighbours.

and i still waiting for u.