20060430

f

bu havalar iyi güzel de her an ceza sahasında hasta olabilir kişi, hooop bir kalkmışsın boğazlarında sevimli bir ağrı, kafayı koysan kalkamayacaksın masanın üstünden ya da hareket eden bir vasıtanın cam kenarından.

ayrıca da sayın emine s beder bu akşam başıma ne gelse beğenirsiniz, virüsün biri gel gir benim bilgisayara, ama windows dediğin system restore die birşey yapmış, amanın o da ne, çat diye bir hafta öncesine geri dönüyorsun, bütün ayarlar herşey bir hafta öncesi, bir nevi zamanda yolculuk, herşey cilloooop gibi şimdi, bill gates, sana saygım vardı, akıllı adamsın ama be güzel abim, şunu normal hayatlarımıza da uygulatabilsen, he şeker abim, olmaz mı yahum?

şunu yapmak isterdim, pek de özenirim: gol atacaksın, sonra tribünlerde oturan sevgiline koşacaksın, bööle sakin falan ama, sonra elinle onu göstereceksin, bak diyeceksin, burada 30bin kişi var, bir milyon insan izliyor bu maçı, ama ben senin için attım bu golü, sadece senin için..

şimdi missmile, iyi dinle beni; hasta oluyorum senin için, sisteme virüs giriyorum atıyorum windowsla işbirliği yapıp, bu da senin için, gol atıyorum kendi kaleme sana koşuyorum sonra, yemek yiyorum, susuyorum, uyuyorum senin için..

hadi biraz da kroya bağlayalım; ölüyorum, senin için..

20060427

f

ankaradan nefret ettiğimi söylemiş miydim?

20060424

f

bugün nedense durup dururken yağmur yağsın istedim. oysa hiçbir zaman (o kadar yazmama rağmen ve bir kapalı parantezin içine alan çekiciliği) şemsiye taşımayan bir adam olarak üstüme düşen birkaç damla sonunda adımlarımı hızlandırdım, bir mahalle bakkalının eskimeye meyilli tentesinin altına geçtim, ilk gördüğüm taksiye elimi kaldırarak hızla uzaklaştım.

hiçbir prensibim olmadı, olamadı. şunu kesinlikle yapmam dediğim şeylerin üçte birisini yaptım, geri kalan üçte ikisi ile de domates aldım. hayata karşı yamuk bir duruşum oldu, bazen duramadım, durmak istemedim, bazen mızıkçılık yapıp kendimi kandırdım. işte tam bu sırada annem balkondan sarkarak yemek için beni eve çağırdı. saklambaçta kendimden saklanırken kendimden çıktım; taze fasulye, pilav ve cacık..

kıskanç değilimdir, çok şeyi olan insanlar için hep bir fazlasını istedim. itiraf etmek gerekirse yanlarından geçerken ve bir sahilin yanındayken birbirleri ile şakalaşan çiftlere özendim hep. oradaki ikilerden biri olmak isteyip gülümsedim, belli etmeden, deniz dediğin şeyin hafif bir dalgası vardı o vakitler lakin ben yalnızdım. sonra o mutlu çift yavaşça yanımdan geçti, sefil hayatıma devam ettim.

hayat, ne çok şey biliyordum hakkında, şimdi unuttum. bu daha kolay, son kullanma tarihi geçmiş birşeyi süpermarketin raflarından bulmak kadar sevindirici, sokağa ilk çıktığında yerde hafif bir ıslaklık görüp yağmuru merak etmek kadar garip, arabaları kontrol edip camlardaki ıslaklıkla emin olmaya benzer, artık farkındayım, eskisi kadar farkında olmadığımın.

yağmursa yağmış..

20060423

f

silinmiş satırlar.. aşağıda okuyabileceğiniz en manalı şey maalesef bu şimdilik. herşey yolunda olduğu için mi kelimeler olması gerektikleri yerde değil, harika şarkılar dinliyorum diye mi bilemiyorum.

bilmek de istemiyorum zaten. tüm edebi haklarımı LostWords isimli bir ticari kuruluşa sattım gitti, obaaaa...

bundan sonraki aşamada ibo show'a katılıp göbek atan çirkin kızların arasına katılacağım, sevdiceğim beni affet..

çok ekstra işler yapasım var, ne oldukları konusunda fikrim yok. sanırım da olmayacak. yetenekleri sınırlı bir adam olduğum için mi, ohh yeaahh.. bazen gerizekalı ve kifayetsiz hissediyorum, olabilir, istersek herşey olur, neden olmasın..

pazar akşamlarında parlement gece sineması yoksa, o insana yarın sabah okul var diyen müziği olmazsa ve babam uyumaya gitmeden önce kapıyı kitlemiyorsa (hani o garip emniyet duygusu),
dağılıyoruz, toplanmış herşeyimizi dağıtıp dağılıyoruz gençler..

ben de popstar olmazsam, kendimi intihar edeceğim..

20060420

f

bu msn'de bakıyorum da her taraf imla hatası.. bi de insan dikkat etmeye başlayınca rezalet bir durum oluyor, takılıyorsun, o -de'leri ayrı yazın, mi'ler falan, tabii çoğu ayıcan anlamaz diye uyarmıyorum, banane, götüme sözlük mü girdi, bazen uyarıyorum, tam konuşurken karşıdaki şoka giriyor, bir müddet anlamıyor, ehyyyk ööhyyk falan diyo, o da güzel..

yerli malı haftası olsa o da güzel olabilirdi. bi de mataralarımız vardı, o da aklıma geldi.

benim çok uykum var. uykum var benim lan, uyutun beni. bi müslüman da bir kere ninni söölesin..

bak şimdi olayı anlatıyorum: ben gittim julia'nın kafasına vurdum, küt diye, ondan sonra bu manyak, bu hasta zihniyet her seferinde olduğu gibi kendini kaybetti, kalktı bir dardak su doldurdu bardağa, sözde kafama atacak, beni kıstırdı bir küççük odada, tam foşş olacak, elimi kolumu uzattım, bardağı kaldıramadı bu angut, sonra elinden düştü hobarey kırıldı. aslında ben suçluyum yani ama annem ona kızdı, kızım akşam akşam iş çıkardın diye, ben kopuyorum ama, annem kızıyor bana da arada ama yalancıktan, julia anladı tabii, anlasa ne olcak, annem beni daha fazla sevior ki, gitsin kendisine yeni bir anne bulsun, umrum olmaz, hohoooyt..

20060419

f

i donot want to write.
i donot want to tell.

"işin komik tarafı" diye bir laf vardır ya bayağı güzel şeyler anlatılır sonrasında. alakasız.

benim çimenli bir yere gidip basasım var. betonlardan mı yoruldum, anlamadım.

olacak gibi değil.

20060417

n

bazen sonbaharmış gibi yapabiliyorum.
bazen sigara hiç sönmeyecekmiş gibi
ya da sarhoş olmayacak üç bira, dört votka,
uykum varmış gibi yastıkta durabiliyor yüzüm.
ertesi gün dünyanın sonu gelebiliyor bazen,
bazen herşey çok kolay,
yağmurda ıslanıyormuş gibi koşabiliyorum kimi zaman,
kimi zaman'ı bazen gibi kullanabiliyorum cümlede
ama bazen.
fotokopisini çekiyorum kimi günlerin
tanesi yüz ellibinliradan bir hafta yaşıyorum
aynı mahalle, aynı işler, aynı sen.
bazen hiç gitmemiş gibi yapıyorum,
mola yerlerinde yaşıyormuş gibi,
bozuk paraların karşılığı çay.
bazen iki kere iki dört ediyor,
şaşıyorum,
ama bazen.

aynı sen..

20060416

f ' d

Şimdi bahar geldi ya, senin eteklerine yeşiller düşer, saçlarına ahmak ıslatan yağmurlar, çantanın içinde ufacık tokalar, terliklerini çıkartırsın şıpıdık şıpıdık, gözlerinde gülen bir çocuk, üç yaşında minik bir kızsın aslında, aslında parka gitmemiz lazım bizim, yanyana salıncaklar bulup kaydırak sırasına girmeliyiz, dondurma yemeliyiz, gülmeliyiz, ayakkabılarımızı pardon terliklerimizi çıkarıp çimlere basmalıyız, piknik yapmalıyız senin oyuncak fincanlarınla, bana yaptığın domateslerden ikram etmelisin plastik tabakta, çok güzel olmuş deyip seni yanağından masumca öpmeliyim.

Hava kararmalı, eve gitmemeliyiz, elimden tutmalısın karanlık sokakta, hala bahar gelmiş, bir gelmiş gitmek bilmemiş sonrasında, sonra heryer sahil olmalı, bildiğimiz herşeyin denize kenarı olmalı, yürümeliyiz, sana demeliyim ki hayat zor, bir müddet ama üç saniye kadar bir müddet sessizlik olmalı, dünyanın en komik şeyiymiş gibi kahkahalar bulup ismin –biz hallerinden...

Dedim ya gülmeliyiz, iki yakamız bir araya gelmemeli laubali halimizden, tahtaya yazılan yaramaz öğrencileriz biz, alt alta ve tüm sınıfın bilip abuk sesler çıkardığı bir aşk, tenefüs dersini sevmeliyiz en fazla, ben en fazla seni sevmeliyim, bir soru işaretinin –d şıkkını yuvarlak dışına taşmayacak şekilde işaretleyerek;

a) bilmiyorum
b) bilmiyorum
c) bilmiyorum
d) hepsi + sen

20060415

flattened by beauty
impressed by intelligence

---------
pek severim bu icadımı, arada söölerim, türkü yapıcam, kaset çıkarıcam, tuna kiremitci, alla belanı versin..

20060413

f

insanın ruhu orospu olmasın da geri kalan kısmını bilemiyorum.

agresifim.

20060412

f

bazen isteklerimizin basit kuklaları haline gelebiliyoruz, genelde trenle geliyoruz ama bakına bakına. on sene sonra ne olmak istersin diye sorulan sorulara çocukken de bir şirketin mülakatındayken de parlak gözlerle cevap veriyoruz; o, şu, bu ; hepsinden bir parça; aşık, zengin, kariyerli ama hayallerimizin peşinde olacağız. mutlu da olacak mısınız?

şimdi bu yazıya yaşlı adamların yaptığı gibi bir rakı bardağı ve buzu erimiş su eşlik ediyor, bu sevgi pıtırcığı halimle ben belle&sebastian'ın hüzünlü mü yosa neşeli mi anlayamadığım bir şarkısını dinliyorum, yarın yeni bir gün olacak, sıfır kilometre arabaların o jelatin kokusu aklıma geliyor, garip bir plastik, garip bir bahar günü mesela, ödevlerimizi yapıp gol atan kaleye oynamışız, çizgifilmlerde yaşıyoruz aslında, pek mi erken büyüdük, kısa pantolunlu yaralı bereli hallerimiz hangi resimde kaldı, tam kafiye ile teşbih-i beliğ'i işlemeseydi keşke hoca, keşke edebiyat yerine türkçe derslerinin parça işlemelerinde takılı kalsaydık; okuduğumuzu anladık mı?

anlamadık, anlamadan da geçecek böyle, beyaz sayfaların siyah düşmanlarıyız, siyah?, çekilişle belirlenen on şanslı talihliden biriyiz, hesabınıza yüklü miktarda sessizlik yattı, susup susup kendinize gidin diye, gidin ki görün, bakın bakalım kaç bucakmış dünya, dönüyor muymuş, kim bulmuş ilk telgrafı, hiç telgraf çektik mi biz, son 5 kelimemiz kalsa ne yazardınız; "seni sevdiğimi bilmeni isterdim, olmadı. " olabilir mi?

"if there's a place i want to go, then i'll be there with you" bir şarkının kalbi kırık sözleri, hani bir yerin acır ama bilemezsin, bilirsin ama elin kolun bağlanır, senin ellerin mesela, küçük, sonra o şarkı, dinlememelisin aslında, daha neşeli şeyler daha iyi duruyor sehpa üstlerinde rakının yanında, şimdi anladın mı ?

değişiyoruz, ne kötü..

20060410

f-she

sana gelmek için acele ettim, biliyorsun

senin bu yarım gülümser halin var ya hep duran, onun için işte..
küçük bir kasabanın en ara sokağındaydık.


ismini bir türlü söyleyemediğim bir yeri iyi ki biliyormuşsun sen.
sen, sen.




bu değil mi ikinin durduğu yer?


mutluyduk yahu, kaçıp gidelim bi daha,
biliyorsun,
içinde sen olmayan şehirleri sevmiyorum.

20060406

f


  • bir müzikale gidebilmem için yüklü miktarda parayı nakit olarak vermeleri lazım.
  • heidi klum gelse dinimden vazgeçmem, cameron diaz'a taparım.
  • sigarayı bırakabilecek iradem yok.
  • baharı sevsem de, hani bi rüzgar çıkar ve hava bulutlu olur ya sonbaharda, soğuk hafif, hastasıyım.
  • işim gereği çok seyahat ediyorum denir ya aha o işte benim.
  • gittiğim yerlerde çok farklı insanları tanıma fırsatım oldu, oldu da, eee?
  • yes, i do have a love, and i feel good just be'cause of her. gidin ööle söyleyin kendisine.
  • yalnızca iki blog birşey yazdıysa sonuna kadar okuyorum, @ bilmemne gibi her comment'e cevap yazanların showman olduğu kanaatindeyim, şimdi benden nefret edebilirsiniz. who cares?
  • beauty>mind if mind>140 iq
  • ingiliz aksanı satın alcağım, ikinci el, acil
  • ogs'em olunca çocuklar gibi mutlu oldum. aman yarabbi ne rahatlık..
  • strangely fine.
  • ne güzel kanıyor insan bazen (puzzle)
  • bana bakabilecek bir köpek bulursam alıp beslicek o beni
  • motosiklet kullanan insanlara şaşıp kalıyorum, pek tehlikeli
  • cumhuriyetin yeni kampanyası anlamsız ve kışkırtıcı
  • herkes önemsenmekten hoşlanır, ne garip.

20060405

f

küçükken, herhalde ilkokul br falan dünyaya gönderilmiş çok özel 22 kişiden biri olduğumu düşünürdüm. bunun için illa gözlerimden ışık, kollarımdan alev topu falan da çıkarmam gerekmiyordu, farkındaydım. biz seçilmiş 22 insanın ne yapacağı konusunda bir fikrim de yoktu aslında. seçilip dünyaya atılmıştık ama birgün hepimiz buluşacaktık, herhalde uzun toplantıların ardından sonra karar verecektik. özeldik işte, daha ne olsun.

şimdi bakınca görüyorum ki: "you are not so fucking special" . herkes kaldırımda yürürken çizgiye basmazsa harika birşeyin olacağını düşünmüştür bir vakit, derin bir nefesten sonra sigara dudağına yapışıp elini yakmıştır, üç saniye ile giden bir otobüsün ardından durakta bakakalmıştır mesela, bir şarkıyı çok sevip on kere üst üste dinlemiştir, çok süperim diyeceği birşeyi başarmıştır bir o kadar da kaybedip yüzünü asmıştır.
bu aşağıdaki resimdeki çocuk ise büyük bir kahraman, urfada bir ciğercide oturan amcaların ayakkabılarını terlik ile değiştiriyor sonra parlak ayakkabılarını geri verip 500yüzbin alıyor. o kadar güzel gülen bir yüzü var ki görmeniz lazım (resmi büyütün) ayrıca bir o kadar da çalışkan, ben oradayken on ayakkabı boyadı, hep gülümseyerek. ayrılırken bir on sene sonrasını düşündüm de düşünmemek belki daha iyi lakin kimbilir belki yine hep gülümser.

20060401

f

Beatrice ile konuşurken bir garip noktaya değindik. ilişkiler ve güç..

bu iki kavram yanyana düşünüldüğünde her zaman ilintisiz gelecektir. ben seni seviyorsam sana neden güç göstereyim; o kadar güçlü ve bunun peşinde isem seni neden seveyim gibi.. aslında iş tam olarak da böyle değil, unutmayalım ki insan orijinal paketinde bencillik aksesuarı ile birlikte çıkar ve temel içgüdülerinden biri de ne olursa olsun kendi hayatını devam ettirmektir: 'evet, seni seviyorum ama bu kadar da değil, bana bunu yapmana izin vermeyeceğim. '

bu tartışma çok kolay bir şekilde aşk ve gurur isimli yazı dizisine de dönüştürülebilir. ayrımı koymak gerekirse gücün içerisinde tabii ki gurur da vardır lakin bazen yalnızca karşımızdaki diğerin ne tepki vereceğini iyice anlayabilmek, kendi sınırlarımızı net bir şekilde gösterebilmek, ben buyum bakalım sen nesin diye sorabilmek için dönüp baktığında pek de mantıklı olmayan şeyler yapabiliriz.

bilemiyorum ne kadar açık oldu ya da sizin hayatlarınızda bir yerde durdu mu ama çok basit bir örnek vermek gerekirse: sevgiliniz der ki ben buraya gitmek istemiyorum, aslında söylemesinin bir nedeni de sizin vereceğiniz tepkidir; evet mi hayır mı? sizin vereceğiniz cevabın deli gibi gitmek istiyorum olacağını varsayalım. bu durumda bir evete bir hayırımız olacak ve çok belirsiz güç çatışmaları da konuşmanın arasına girecek. kim kimin istediğini ön plana alıyor, kim kendisini daha fazla boşverecek, kim bir çatışmadan kaçınmak için evet demeye daha yatkın gibi belli parametreler aslında hep yukarıdaki örnekteki gibi durumların birikmesi ile belirleniyor. tek başına değil ama toplamda baktığınızda enterasan.

Beatrice der ki bir ilişkinin tamam ya da devam noktalarında gözden geçirilenler arasında bu güç bağlantıları da vardır; kısaca her zaman kazandığınız ve kaybettiğiniz birşey sizi mutlu etmeyecektir. ki benim tezime göre brliktelikler sırasıyla 1, 3, 6 ve 12inci aylar olarak devam eder (bilenler için fibonacci serilerini hatırlatmalı), sen de ay sonları geldiğinde cebindekilere bakarsın.

comment yazanlara bu sefer cevap vereceğimi belirtirim. merak ediyorum, ikiden fazla gelecek mi?